YORUMLAR:
Yazar Jean Paul Sartre tarafından kaleme alınan eser, genç bir erkeğin dönemin Fransa’sında kendisini keşfetme yolculuğunu konu edinmekte ve bu yolda başından geçen olayları ve düşünceleri konu edinmektedir.
Ana karakter Lucien’in çocukluğundan itibaren hayatından kesitler ile başlanan eserde, Lucien’in ergenlik dönemine gelindiğinde kendi ağzından daha fazla psikolojik çıkarımlara yer verilmeye başlanmıştır. Varoluşsal sorunlar yaşayan Lucien, zengin bir tacirin oğlu olarak ilk görevi ve sorumluluğunun yoksul tabakayı yönetmek, mevcut düzeni devam ettirmesi için elinden geleni yapmak olduğu konusunda babası tarafından tembihlenmektedir.
Eserde, üst zümreye ait olmayan diğer çocuklarla olan ilişkileri de işlenen ana karakterin, diğer akranlarına göre kendisini var olmadığına inandığı dönemlerde dahi üstün gördüğü notlar kısmından da anlaşılacaktır. Ailesi ve çevresi tarafından bu kanının en baştan beri aşılandığı ana karakter, aynı sınıftan olmayan ve kendisinden hoşlanmayan arkadaşları tarafından dahi üstün olarak kodlanmaya başlanmıştır.
Bu süreçte cinsel yönden kendi kimliğini bulabileceği zannıyla eşcinsel deneyimler yaşayan ana karakter, sonrasında bu isteklerinden vazgeçtiği de görülmektedir. Bu konuda, özellikle cinsel tercihlerin oluşmasında çevre faktörünün de etkisinin büyük olduğunun görülmesi dikkat çekicidir. Arkadaşları tarafından bu yönde teşvik edilip bu çevreden uzaklaşmaya yakın dönemlerinde bu yöneliminin aslında çevre tesirinden meydana geldiği eserde açıkça görülmektedir.
Bununla birlikte, çevresinin ve ailesinin verdiği öğütler ile, en sonunda varlığının çok önemli olduğuna ve önceden beri bu varlığının adeta ona bahşedilmiş olduğuna inancı tam olarak sağlamlaşmıştır. Kendisinin yönetmekle mükellef olduğunu hissetmekte ve çevresindeki insanların bu yöndeki davranışları ile de bunu en doğal hakkı olarak görmektedir. Bu hususta özellikle eserin 1939 yılında kaleme alındığı dönemler ve günümüz kıyaslandığında belirlenen zümrenin hala mevcut olduğu görülmektedir. Hatta her ülkede farklı bir isimle adlandırılan bu zümreye ülkemizde de bir dönem Beyaz Türkler adı verildiği görülmektedir. Diğer zümrelerden gelen çocukların ne kadar başarılı olsa da, seçilmiş sınıftan gelenlerle bir olamayacağı düşüncesi görüleceği üzere, çok eskilerden beri yerleşmiş olan bir insan tabusu olarak göze çarpmaktadır.
Eserin yazıldığı dönem bakımından siyasi ve ırk düşmanlığını da işlediği görülmekle birlikte Yahudi düşmanlığının Avrupa’daki muhafazakar kesimde arttığı açıkça görülmektedir. Ana karakterimiz Lucien de bu akımdan etkilenenlerden birisi olarak Yahudilerin bulunduğu ortamlarda yer almaya dahi tahammül edememektedir.
Sonuç olarak eser, işlemiş olduğu konularla dönemsel tetkikler gerçekleştirilebilmesinin yanında insanlığın varoluşundan bu yana olan görev ve sorumluluklarını da işleyen zamansız konulara sahip bir eser olarak incelenmeye değer modern klasikler arasında gösterilebilir.
NOTLAR(*):
Lucien “Ben var değilim. Varlık bir yanılsamadır, mademki var olmadığımı biliyorum, kulaklarımı tıkamaktan, hiçbir şey düşünmemekten başka yapacak bir şeyim yok ve ben hiçleşmeliyim.” Ama yanılsama dayatıyordu. Hiç olmazsa öteki insanlara karşı, bir sırra sahip olmanın pek kötücül üstünlüğü vardı onda; Garry, sözgelişi, Lucien’den daha fazla var olmuyordu.
“Burslular,” dedi dalgın dalgın, Mösyö Fleurier, “okumuş seçkin kişilerdir; bununla birlikte kötü yönetici olurlar. Dur durak bilmezler.”
“Uyuşturucuya alışmak niyetinde değilim,” dedi Lucien, sakin bir sesle, “bir başka kölelik bu, oysa ben bağımsız kalmak istiyorum.”
Mösyö Fleurier ona sahipliğinin bir hak değil bir görev olduğunu anlattı: “İşverenlerle işçilerin çıkarları karşıt olsaydı,” dedi, “sınıf kavgalarıyla gelir bizim canımızı sıkarlardı. Benim tutumumu örnek al Lucien. Ben küçük bir iş sahibiyim, Paris argosunda buna esnaf derler. Ben aileleriyle birlikte yüz işçiyi besliyorum, iyi iş yapıyorsam bundan ilk yararlananlar onlardır. Ama fabrikayı kapamak zorunda kalırsam, işte hepsi kaldırımlara dökülürler. Buna hakkım yok,” dedi üstüne basarak, “kötü işler yapmaya hakkım yok. İşte ben buna sınıfların dayanışması diyorum”.
Acı bir gurur duyuyordu içinde. “İşte insanın kendi görüşlerine sıkı sıkıya bağlı olması bu demek; toplumun içinde artık yaşanamaz.” Ama sokakta gururu eridi ve Lucien çok kaygılandı. “Guigard kızmış olmalı!” Başını salladı, “Beni çağırdığı yere bir Yahudi’yi çağırmaya hakkı yoktu!” diye kendi kendini kandırmaya çalıştı.
“Düşüncelerimi onları anlamayan insanlara göstermeye ihtiyacım yok.”
İşçi kuşakları Lucien’in emirlerine körü körüne boyun eğebiliyorlardı. Onun komuta etme hakkını hiçbir zaman tüketmeyeceklerdi: haklar, varlığın dışında, matematik doğrular, dinsel dogmalar gibiydi. İşte Lucien tamı tamına buydu: Sorumluluklardan ve haklardan yapılma koskoca bir demet. Rastlantısal olarak var olduğuna uzun süre inanmıştı, ama bu az düşünmüş olmanın yanlışlığıydı. Doğumundan çok önce onun yeri güneş ışığı altında, Ferolles’de belirlenmiştir. Daha önce giderek babasının evliliğinden bile önce o bekleniyordu. Dünyaya gelmişse bu yeri almak içindi. “Varım” diye düşündü, “çünkü var olmaya hakkım var.” Ve belki de ilk kez, kaderinin şanlı, şerefli bir görüntüsü canlandı gözünde.
Bu kafeye bir saat önce, şaşkın ve sevimli bir ergen çocuk girmişti, şimdi buradan çıkan bir erkekti; Fransızlar arasında bir yöneticiydi, önderdi.
DEĞERLENDİRME:
Konu: Eser, üst zümreye mensup genç bir erkeğin, dönemin Fransa’sında kendisini keşfetme yolculuğunu konu edinmektedir.
Üslup: Eserdeki konunun işlenişinde ve mesajların yalın bir şekilde anlatılmasında yazarın, kısa ve sade anlatımının etkisi oldukça fazladır. Karmaşık felsefi çıkarımların yapıldığı kısımlarda dahi cümlelerin derli toplu ve olabildiğince net bir şekilde hazırlanmış olması okuyucuyu eserin çoğu yerinde dikkat dağınıklığı yaşamaktan alıkoymaktadır.
Özgünlük: Eser, yazıldığı dönemin gerçeklerini işlemekle birlikte bunu aynı zamanda psikolojik tahliller ile felsefik bir boyutta işlemesi sebebiyle özgün sayılabilir seviyede değerlendirilebilir.
Karakter: Eserde Lucien isimli ana karakterin yanında iki adet yan karakter mevcuttur. Bu karakterler eserin ekseriyetinde ana karakterin yanında olmakla birlikte, Lucien’in çocukluğundan beri olan hayatı işlenmesi sebebiyle bütün yardımcı karakterler eserde kısa veya uzun olacak şekilde bahsedilip sonra silinmiştir. Diğer yardımcı karakterler olan Lucien’in anne babasının ise, kısa kesitlerde konuya dahil olduğu görülmektedir. Bu yönüyle eser, karakter şemasını konuyla uyumlu ve okuyucunun kafasında birçok karakteri tutmak zorunda kalmaması için başarılı bir şekilde dizayn edilmiştir.
Akıcılık: Üslup bölümünde bahsedilen hususlar dikkate alındığında eserin konusuna göre oldukça sürükleyici olduğunu belirtmek gerekmektedir. Bilhassa psikolojik argümanların konu edildiği kitaplarda bu bölümlerde okuyucunun felsefi anlatımlar içerisine gömülerek olay örgüsünden uzaklaştırılmasına bu eserde izin verilmemiştir. Bu da hem olay bazlı hem de durum bazlı hikayelerin doğru oranlarla harmanlanması neticesini okuyucusuna göstermeyi başarmıştır.
Genel: Yukarıda belirtilen kriterler uyarınca 10 üzerinden gerçekleştirilen değerlendirmede:
Konu: 8
Üslup: 8
Özgünlük: 6
Karakter: 8
Akıcılık: 8
puanlarını alan eserin genel ortalaması ise, 7,6 puandır. Psikolojik ve felsefi unsurları birlikte işlemekle birlikte, gerçekçi olay örgüsünü barındıran eserin, 7 puan barajını geçtiği görülmektedir. Belirtilen hususlar da göz önüne alındığında eserin, her yaştan okuyucu kitlesi tarafından incelenmeye değer bir yönü olduğunun belirtilmesi gerekmektedir.
(*) : Notlar başlığındaki bütün kısımlar:
BİR YÖNETİCİNİN ÇOCUKLUĞU
Yazar: Jean Paul Sartre
Yayınevi: Can Yayınları
Baskı: 1. Baskı – Ekim 2021 (Can Modern)
kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.
コメント