top of page

BİZE GÖRE - AHMET HAŞİM



YORUMLAR:


Ahmet Haşim’in 1927 yılında gazetedeki köşe yazılarının derlemeleri ve 1933 yılındaki yurt dışı seyahatlerine ilişkin yazılarını barındıran eser, yazarın hayattaki günlük meselelere ve kavramlara ilişkin keskin zekası ve sarih değerlendirmelerini ihtiva etmektedir.


Cumhuriyet döneminde Servet-i Fünun edebiyatının akımından etkilenip sonradan Türkçe metin ağırlıklı eserler kaleme alan yazar, edebiyat tarihimizin melankolik yazarlarından birisi olarak bilinmektedir. Ancak sanat ve edebiyat gibi alanların, bu duygu yapısına da gereksinim duyduğunu kurduğu hem nesirler hem de nazır eserleri ile yazar açıkça göstermiştir.


Dönemin Türkiye’sinin portresini çıkaran yazar, toplumdaki sosyolojik kırılmalara değinmekte ve günlük dilde kullanılan bazı kelimelerin anlamını ve muhteviyatını kaybetmesiyle bir yandan kültürel yozlaşmanın da ilerlediğinin habercisi olarak o zamanlardan yazılarını neşretmiştir.


Yazılarının bazılarında ondan önceki ile kendi döneminden olan yazar ve şairlere dair de düşüncelerinin yer aldığı eser, genel manada dönemin Türkiye’sinin anlaşılmasını kolaylaştırmaktadır.


Köşe yazılarının dışında, Avrupa seyahatlerinden bir bölümün de konu edildiği eserde, özellikle dönemin Paris’ine ilişkin çok detaylı tasvirler görülmektedir. Fransa’nın 1. Dünya Savaşı’ndan sonra maruz kaldığı ekonomik kriz sebebiyle para biriminin düşmesi akabinde ülkeye birçok yabancı gelmiş ve kültürel değişimler de daha hızlı bir biçimde cereyan etmiştir.


Özellikle Fransa’da kadın ilişkilerindeki fuhuş oranının ve sayısının fazlalığına da dikkat çeken yazar, ülkedeki kadınların bu yola düşseler bile erdemli olduklarını iddia etmiştir. Ruhu, fiziksel temastan ayırt edebilmeyi erdem olarak gören yazar, kendisine yapılan fildişi kule göndermesini kendi ülkesinin değerlerine uzak bir görünümle bu kısımda bir miktar göstermiştir.


Bununla birlikte eserin ekseriyetle, net toplumsal tespitler barındırdığı söylenebilir. Yazar, kendi düşüncelerini hiçbir açık uca mahal bırakmayacak biçimde belirtmekten hiç imtina etmemiştir.


Sonuç olarak, güçlü kalemi ile kelimelere olan hakimiyetinin incelenmesi gerektiği belirtilerek, eserin kesinlikle okunması gereken kitaplardan birisi olduğunu belirtmek gerekmektedir.


NOTLAR(*):


  1. Dünya basınına göz atınca hükmedilir ki zamanımızda mide ve bağırsak, beyinden çok daha şerefli birer organ derecesini bulmuştur. Hatta iri göbekli insanların etrafımızda çoğaldığına bakılırsa, birçoklarının şimdi, beyinlerini kemik kutusundan çıkarıp karınlarında taşıdıklarına hükmetmek lazım geliyor.

  2. Okuyup yazmanın halk arasında yayılması ve bundan dolayı okuyucu adedinin çoğalması ölçüsünde yazı sanatında ortaya çıkan bu yozlaşmanın anlaşılmaz sebepleri hakkında çok şeyler söylendi. Felce uğrayan maalesef yalnız edebiyatımız değildir.

  3. Ne yazık ki, vücudun viranlığı zekanın olgunluk zamanına tesadüf eder. Dünyayı idare eden, ilim, fen, iktisat, sanat ve edebiyat akımlarının düzenleyicisi, şakakları beyazlamış kafalardır. Genç bilgin ve genç dahi mucizedir ki bazı yerlerde var oluyor.

  4. Halbuki her fikir otlağından, topal ve yaralı bir hayvan gibi sopa ile, taşla, tekme ile uzaklaştırılan eleştirmen, gerçekte, insan zekasının en etkili hizmetçilerinden biridir.

  5. Eleştirmen ise her insanı bilginin hala gelişip olgunlaşmaya muhtaç olduğunu bağırmakla, her sabah, insana hayvan olmadığını hatırlatıyor.

  6. Karanlık, ölümün bir parçasıdır. Onun için dinlendiricidir.

  7. İnsan saflığıyla beslenen sinema edebiyatı, henüz kıymetsiz yazarın işidir.

  8. Hiçbir şey lisan kadar bir ağaca benzer değildir. Lisanlar tıpkı ağaçlar gibi mevsim mevsim rengini kaybeden ölü yapraklarını dökerler ve tazelerini açarlar. Lisanın yaprakları kelimelerdir.

  9. New York veya Londra gecelerinde, kuru bir kemik parçasını, açlıktan gözü dönmüş köpeklerin ağzından kapmaya muhtaç kalan korkunç hayat düşkünlerine verilen “fakir” ismi, Hindistan’da Ganj Nehri kenarında, yarı kutsal bir rütbenin unvanıdır.

  10. Son senelerin ağlanacak, sahte mimarisi yüzünden değil midir ki ruhumuzun estetik yeteneğine delil aramak için geçmişte yaşamış sanatçıların eserlerine başvurmaktan başka çare bulamıyoruz.

  11. Üstat, ehliyetin son olgunluk aşamasını ifade ettiğinden yaş, baş, saç ve sakal kavramlarını da içerirdi. Bizde bu kelime şimdi, yarı yarıya küçültme ve alaya almayı içinde barındıran bir garip şaka sözüdür. Üstat, okuyup yazmakla vaktini boşuna geçirmiş bir aptal ve bir bunağın sıfatı şeklinde anlamlı bir tebessümle söylenir.

  12. Esnemek, savaş ve savunma durumunu terk etmiş, tam bir güven içinde olduğunu hisseden vücudun mesut teslimiyetidir.

  13. Aklın baş parmağa nazaran esaret veya galibiyetine göre medeniyet ilerlemiş veya gerilemiştir. Bütün taş ve demir sanayii baş parmağın, felsefe ve edebiyat gibi faydasız hünerler de zekanın eseridir. Orta çağı akıl, bugünkü Amerika’yı ise baş parmak yapmıştır.

  14. Neşe ve elem, keyif verici maddelerin icadına kadar bize hükmeden birer büyük ve ezici kuvvetti. Ruhun bu iki zıt durumu, esrarengiz bir ayın çekimine göre gelgit yapan bir denizin suları gibi, hiç beklemediğimiz dakikalarda bizi kah beyaz ve kah siyah köpükleri içinde bırakırdı. Neşeye hakim değildik, kederi kendimizden uzaklaştıracak hiçbir kuvvetimiz yoktu. Fakat keyif verici maddelerin icadıyla bu iki unsur birden irademize esir olmuştur.

  15. Kırklareli taraflarında, bir çiftlikte misafirdim. Dağlı çobanlar “Size prenslerimizi gösterelim” dediler ve henüz süt emen köpek yavrularını annelerinden ayırıp önümüze getirdiler. “Köpeklerinize ne yedirirsiniz?” diye sorduğumda “Köpeklerimiz sütten kesildikten sonra, ölünceye kadar kuru ekmekten başka hiçbir gıdanın tadını bilmezler. Yalnız bazen bir köpek, kuzularla oynaşırken körpe bir kulak dişleri arasında kalır. Bu dakikadan itibaren artık köpek, etin ve kanın tadını almış, masum ruhu bir canavar ruhuna dönüşmüştür. Tabi önce bizim bundan haberimiz olmaz. Fakat her gün sürüden bir koyunun eksildiğini görerek köpeklerimiz içinden birinin azdığını ve kurt olduğunu anlarız. Zira eti tadan, artık kuru ekmeğe dönemez.” Bu hikayeden sonra, ancak yokluk pahasına fazilet sahibi olan böyle bir hayvanın ismini, en büyük küfür gibi kullanan halk hikmetinin aldanmış olamayacağını anlattım.

  16. Ciddi görünmek için soluk bir lisanla konuşmanın çok gerekli olduğunu zannetmek, övünmenin başlıca belirtilerinden biri ve belki de birincisidir.

  17. Fikrin şekilden evvel hazırlandığı hissini veren eserlerde şiir mucizesinin oluşmasına imkan yoktur. Ahenk ve kafiyenin tesadüflerinden doğmayan fikirler sanata mal edilemez. Bu fikir aynı zamanda, bana sanat vadisinde övünmekten iğrenmeyi de öğretti. Ahmaklığın bulaşmasına karşı ruhu korumak için, hayat beni, şimdiye kadar daha etkili ve daha sağlıklı bir ilkenin varlığından haberdar edememiştir. (Bize Göre Bölümü Notlarının Sonu)

  18. Orduda iken ben ve arkadaşlarım, her sabah, başlayan gün için en karanlık ihtimallerden örülmüş korkunç bir program düşünürdük ve her akşam kendimizi yaralanmamış, ölmemiş, hala yaşıyor ve hala soluk alıyor görmekle, ucuza mal olan bir mutluluğun bütün zevklerini tadardık. Size bu sözlerimle bir iyimserlik ve mutluluk kuralı vermiş oluyorum. Hayatınızda bundan daima istifade etmeye çalışınız”. Paris’e girerken, otomobilde, birinci seyahatini yapan yol arkadaşıma sordum “Paris’i nasıl buluyorsun?” “Fena! Çirkin! Dönmek mümkün olsa şimdi döneceğim. Hiç düşündüğüme benzemiyor”. Beklediğim bu cevap, bana kolsuz rahibin vapurdaki akla uygun sözlerini hatırlatmıştı. Yol arkadaşım, hayali olarak, Paris’ten olabileceklerin dışında birçok olmayacak şey beklemişti. Mükafatı da Paris’e ilk defa girenlerin pek iyi bildiği o geçici acılık dakikası olmuştu.

  19. Yalnız Paris’te kayıtlı fahişe sayısının dört yüz bin olduğunu bir resmi makamdan öğrenmiştim. Fakat buna gizli fuhşun belki dört yüz binden bile fazla olan rakamı ilave edilirse, caddelerde, halka açık bahçelerde, otellerde, dansinglerde aşk avcıları için ne kolay bir faaliyet sahası mevcut olduğu hakkında yaklaşık bir fikir elde edilebilir.

  20. Paris şehri, frangın düşkünlüğü sırasında, yalnız eğlenmek için gelen yabancıların bazen ne adi ve ne kaba birer yaratık olabileceklerini gözüyle gördü ve onlardan iğrendi. Servetlerini avuçları içinde bir günde havaya dönüşmüş görmekten üzülen Fransızlar, kendileri aç ve ümitsiz iken, yüksek kambiyolu yabancıların Paris sokaklarında yaptığı rezaletlere şahit olarak ruhlarının bütün o eski saflığını kaybettiler. Sebepler ne olursa olsun, Paris, muhakkak ki şimdi biraz neşesiz bir şehirdir.

  21. Aile kontrolüne bağlı yerli gençler için benzersiz bir çalışma yeri olan Paris, otelde yatıp kalkan iradesiz yabancı içinse, tersine, baş döndürücü bir fuhuş ve rezalet girdabıdır. Birçok memleketlerden bu şehre öğrenimlerini yapmak üzere gönderilen gençler, tam bir hazırlık, müthiş bir iyi niyet ve hiçbir şeytani baştan çıkarma ateşiyle erimeyecek içsel bir kuvvetle donanmış değillerse, rıhlarını ve etlerini bu cehennemi çarkın dişlerine kolayca kaptırırlar.

  22. Fiyatlar günden güne ucuzlamakta, ödeme için yapılmakta olan kolaylıklar, artık her keseyi otomobile doğru çekmektedir. Öyle ki her adamın şişip koca bir otomobil haline gelmesi ve caddelerde akan halkın bir dev sürüsünü andırması hiç de uzak bir gelecek değil! Gelecek otomobil şehrinin zemini çeşitli tabakalardan meydana gelecek. Gidiş geliş sahasını boşaltmak için evler kalkacak ve bütün bir mahalleyi karnında toparlayan Amerikan tarzı kırk elli katlı, bin bir pencereli korkunç ve çıplak küp şeklinde binalar yükselecek.

  23. Paris, domuz eti yer, şarap içer ve Müslüman dininin emrettiği temizliğin hiçbir çeşidini tanıyacak bir seviyeye henüz varmamıştır. Fakat buna rağmen ne gariptir ki bu şehrin havası, keskin hela kokusu yerine, taze sonbahar güllerinin kokusunu andırır bitkisel, hafif, uçucu bir koku ile doludur. İnsan bağırsaklarının karanlıkları içindeki kimyasal faaliyet gibi Paris’in bütün kirli ekşimesi- her büyük şehirde olduğu üzere- beş duyudan hiçbirisine görünmeksizin, yer altı yollardan birtakım uzak ve esrarengiz ağızlara dökülüp giderler. Bu arada bit, tahtakurusu ve pire içtimai birer ayıp gibi ortadan kaldırılmışlardır.

DEĞERLENDİRME:


Konu: Eserde, yazarın hayattaki günlük meselelere ve kavramlara ilişkin keskin zekası ve sarih değerlendirmeleri konu edilmektedir.


Üslup: Eserde, oldukça yalın ve sade bir anlatımla düşüncelerini aktaran yazar, değindiği konulardaki tespitleri ve dili kullanımıyla bütün okuyucuların aklında kalabilecek cümleler meydana getirebilme kabiliyetini açıkça göstermektedir. Hatta günümüzde dile böylesine yön verebilecek ve kelimelere olabileceklerinden daha derin manalar bahşedebilecek yazarların azlığını da gözler önüne sermektedir.


Özgünlük: Eser niteliği itibariyle bu kategoride değerlendirilmeyecektir.


Karakter: Eser niteliği itibariyle bu kategoride değerlendirilmeyecektir.


Akıcılık: Üslup bölümünde bahsedilen hususlar dikkate alındığında eserin mahiyeti her ne kadar gazete köşe yazıları ve seyahat yazıları gibi gözükse de, yazarın bütün yazı tiplerinde düşüncelerini ve gözlemlerini açık bir şekilde etkili bir üslupla ifade edebilmesi kitaba sürükleyicilik etkisini de eklemeyi başarmıştır.


Genel: Yukarıda belirtilen kriterler uyarınca 10 üzerinden gerçekleştirilen değerlendirmede:


Konu: 8

Üslup: 9

Akıcılık: 8


puanlarını alan eserin genel ortalaması ise, 8,3 puandır. Eser yorumlar kısmında bahsedilen hususlar da dikkate alındığında her yaştan okuyucuya hitap edebilen ve kesinlikle okunması gereken Türk Edebi eserleri arasında yer almaktadır.


(*) : Notlar başlığındaki bütün kısımlar:

BİZE GÖRE

Yazar: Ahmet Haşim

Yayınevi: Alkım Yayınevi

Baskı: 1. Baskı - 2006

kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.

Comments


bottom of page