top of page
kirmizicantaliavukat

BUGÜNÜN DÜNYASINI ANLAMAK İÇİN YENİ BİR PARADİGMA - ALAIN TOURAINE



YORUMLAR:


Yazar Alain Touraine’in 20. yy için belirtmiş olduğu değerlendirmelerinin konu edildiği eserde, Avrupa toplumunun ve AB’nin temel manada eksiklikleri ve akıbeti işlenmiştir. Eserde belirtildiği üzere, AB bir ekonomik çıkarlar topluluğu olarak işlevini devam ettirse de dünya politikası üretmekten aciz olan yaşlı bir nüfusu barındırmaktadır. Bu yüzden yazarın bahsettiği ABD'nin AB'ye neden sürekli sert bir şekilde tavır aldığı da anlaşılmış olmaktadır. NATO'da dahi günümüzde en büyük katkıyı ve askeri gücü temin eden ABD, Avrupalı ülkelere verdiği askeri desteğin karşılığını maddi olarak dahi alamadığından yakınıyor ki askeri olarak AB'nin hiçbir zaman tatmin edici bir gücünün olmadığı aşikardır.


Diğer yandan, yazarın günümüze kadar değişip gelen kadın-erkek ilişkileri ile bu dinamiklerin değişmesi akabinde kadınlar için ne tür değişikliklerin olduğuna dair tasvirleri de genel manada oldukça kabul edilir argümanlar olarak göze çarpıyor. Öncelikle 20 ve 19. yy'larda dikkat çekici şekilde kadını güzel olması gereken ve erkeğin yanında bir süs ve onun iktidarının bir parçası olarak gösteren anlayışın feminizm akımıyla ortadan kalktığı ve kadınların artık istedikleri seviyeye daha da yaklaştıkları bahsediliyor. Ancak burada yazarın bir diğer şekilde belirttiği üzere, kadınların önünde iki tabu mevcudiyetini koruyor: Dini dogmalar (bilhassa feminizm akımının İslamiyet'i özellikle hedef almasından bahsediliyor) ile kadınların bilinçaltına farkında olmadan dikte edilen fiziksel görünüş kodifikasyonları. Feminizm'in İslamiyet'e karşı çıkmasının en büyük sebeplerinden birisinin her ne kadar kıyafet zorunluluğundan olduğu ifade edilse de bir diğer tabu olan açık giyinme ve fiziksel güzelliğin belirli bir kalıpta olması dayatması birlikte düşünüldüğünde bu düşüncenin gerçek anlamda feminizm mahsulü olduğundan şüphe edilebilir. Belki de feminizm her ne kadar kadın ile erkeğin eşitliğini, kadınların da birey olarak erkekler kadar önemli olduğunu ifade etse de; amacı ile alakasız olarak hem birtakım dini değerlere karşı koymak hem de fiziksel güzelliğin bilinçli olarak yönlendirilerek kontrol edilmesi hususunda manipüle ediliyor olabilir. Bu iki engelin bilinçli olarak hala tesirini devam ettiriyor olmasının dikkat edilmesi gereken noktalardan birisi olduğunu belirtmek gerekiyor.


Yazar, genel manada günümüz dünyasını güzel bir şekilde müşahede etmiş olduğunu gösterse de, kullanmış olduğu üslup ile bazen okuyucusunu asıl muhteviyatın iştigalini gerçekleştirmeden aciz bırakıyor. Birçok kavramın özellikle modernleşme ve toplumsallaşma gibi mefhumların aynı cümlede müteaddit defa kullanılması vurgulama için seçilmiş olsa bile fazlaca tekrarlandıkça tesirini kaybediyor. Öbür taraftan, söz konusu hata, yazarın Fransız olması ve eserin çevirisi olması hasebiyle çevirmenin de hatasından kaynaklanabileceği için üsluba ilişkin daha isabetli tespitler yapabilmenin ancak Fransızca aslının doğrudan okunabilmesi sonrasında netleşebileceğini belirtmek gerekiyor.


Son olarak, yazarın Avrupa toplumlarının neden dünyada bir numaralı süper güç olamadığının da bireycilik anlayışından kaynaklandığını ifade etmek gerekiyor. Ancak burada dikkat çekilmesi gereken asıl unsurun ise; özellikle 21. Yy itibariyle bu anlayışın bütün dünyaya yayılarak daha üniter ve milliyetçi devletlerin de bu akıma sürüklendiğini belirtmek gerekiyor. Bu da batının doğudaki güçlü medeniyetlerin gelişimine karşın güçlerin eşitlenmesi amacıyla yapılan bir global hamlesi olarak değerlendirilebilmesini kolaylaştırılıyor.


NOTLAR (*):


1. Maden işçilerinin ve solun sendikasının yönetimindeki İngiliz Sendikacılığı Bayan Thatcher tarafından yenilgiye uğratılmış ve hala bu bozgundan kurtulamamıştır. Sendikalaşma oranının daha yüksek olduğu ABD'de sendikaların etkisi düşüktür, Walter Reuther ve büyük otomobil sendikası dönemi bizden çok uzaktadır.

2. Yeni olan, rekabetin artık, Britanya, Almanya, ABD ya da Fransa rekabet içindeyken ve aynı zamanda aralarında pazarlarını birbirlerine açmaya yönelik ekonomik ve siyasal anlaşmalar imzalarken olduğu gibi birbiriyle kıyaslanabilir ülkeleri karşı karşıya getirmiyor olmasıdır; zengin ve az çok "sosyal demokrat" ülkeleri ücretlerin daha düşük olduğu ve sendikaların olmadığı ve yeri geldiğinde geniş bir zorla çalışma sektörünün bulunduğu ülkelerle karşı karşıya getiriyor olmasıdır.

3. Devletin müdahaleleri artık rekabet gücü olmayan şirketleri ayakta tutmaya ya da siyasal gerekçelerle ve her tür ekonomik ussallığın tersine kimi toplumsal kategorilere birtakım güvenceler getirmeye yarayamaz.

4. Küreselleşme karşıtı hareketin başka dünyacı adını almış olmasındaki amaç, söylediğimiz gibi, üretimin ve değiş tokuşların dünyaya açılmasına karşı olmadığını, zayıfları, yerel çıkarları, azınlıkları ve çevreyi salt zenginliği, gücü ve itibarı elinde tutanlar yararına ezmeyecek başka bir dünyasallaşma için savaşın verdiğini açıkça belirtmektir.

5. İç sorunlarımız artık dünya ya da kıtalar düzeyinde meydana gelen birtakım olayların yönetiminde. Son yılların dünya çağındaki çatışmaların temel yerinin İsrailliler ile Filistinlilerin paylaştığı toprak parçası olduğu artık tartışılmıyor. Bu çatışmaların dolaylı sonuçlarını Fransa'da başka ülkelerde olduğundan daha fazla yaşıyoruz; çünkü Yahudiler ve Araplar burada kalabalık gruplar oluşturuyorlar.

6. Fransa'da yeniden doğabilecek bir Yahudi düşmanlığını herkese duyurmak üzere sert bir kamuoyu kampanyası başlatıldı. Ama saldırıların yapısı değişti: ırkçı imalar artık daha az; buna karşılık, en çok İsrail'e karşı yapılan saldırılar yer tutuyor; Yahudiler, Filistin ulusal hareketini en şiddetli biçimde bastırmak için bir zamanlar maruz kaldıkları Shoah'ı (Soykırım) kullanmakla suçlanıyorlar. Unutulmamalı ki, İslam karşıtlığı her şeyden önce kültürel olduğundan neredeyse yalnızca Araplara karşı ılımlı bir ırkçılık gelişmekte.

7. Avrupa ulus üstü siyasal ve ekonomik bir bütünün kurulabileceğini en iyi kanıtlayan örnektir; ama bu bütünün kuruluşu Avrupa halkı, soğuk savaş döneminde ABD tarafına alabildiğine bağlı siyasal yöneticilerin girişiminin ürünü olarak yaşamıştır. Avrupa uzun zaman bir kıtasal bütünlük tasarısı ile ABD egemenliğinin bir aracı arasında bir imge olarak kaldı. Avrupa'nın gösterdiği ilerleme etkileyicidir; ama AB'ye uluslararası işlerde hiçbir ağırlık kazandırmaz. Bunun yanı sıra, çeşitli Avrupa ülkelerinin yurttaşları da kendilerini yalnızca kendi ülkeleriyle özdeşleştirilmek istemediklerinde Avrupalı olarak tanımlarlar.

8. 1940 Haziran'ı teslim olmasından büyük bir aşağılanma hissettiğim bir Fransa ile kendimi bütünüyle özdeşleştirmemin son bulduğu ilk yaranın tarihidir. Ardından, Kurtuluş'tan sonra, savaş öncesinde ve sırasında ülkemin ne kadar sıradan davranmış olduğunu fark ettim ve hem içinde bulunduğum öğrenci ortamından hem de Fransız yaşamından uzaklaşma ihtiyacı hissettim.

9. Avrupa genişledikçe, bünyesinde barındırdığı çeşitlilik arttıkça ve Üye Devletlerin yaşamına müdahaleleri çoğaldıkça kendi içine, kendi iç sorunlarına kapanıyormuş gibi görünüyor, bu arada dünyada olan bitenlerle hala önemli bir rol oynuyormuş gibi de görünmüyor.

10. Gerçekten de Avrupa, Dünya Ticaret Örgütü'nün yöneticilerinin istediği ölçüde liberal olmadıysa da giderek daha az müdahaleci olmaktadır. Bu karamsar sonuç, Avrupa'nın yeni bilgi ve iletişim teknolojilerini uygulamaya koymakta ABD'ye göre önemli ölçüde geri kaldığı dönem boyunca daha da pekişmiştir. Bu dönemde bir de işsizlik artmıştır.

11. Bütün bunlardan, Avrupalıların kendi içlerine kapanmaktan kaçınma nedeni olarak bundan böyle bir tek ulus kuracakları sonucunu değil, bir devlet kurmakta oldukları sonucunu çıkartmak gerekir. Söz konusu devlet şimdiden var zaten, çünkü Avrupa'nın büyük bir bölümü bir ortak paraya sahip ve ulusal parlamentolar etkinliklerinin önemli bir bölümünü kendi ülkelerinin yasalarını topluluk yönergelerine uyarlamaya ayırıyor. Ama Avrupa'yı bugün gerçek bir devlet olmaktan alıkoyan şey uluslararası politikasının olmamasıdır.

12. Avrupa askeri bakımdan kendini ABD'ye bağımlı kılmıştır ve bu alandaki teknolojik uçurum seksenli yıllardan sonra öylesine büyümüştür ki, Avrupalıların askeri bakımdan kendi başlarına hareket etme olanakları alabildiğine kısıtlanmıştır. Bir zamanlar birçoklarının dile getirmiş olduğu çözüm, yani NATO ve Atlantik İttifakı olarak iki ayağın kurulması yaklaşımı, Avrupalıların eski Yugoslavya'nın sorunlarını çözmekteki yetersizliklerini kabul etmesinden sonra bütün inanırlığını kaybetmiştir.

13. Avrupa'nın zayıflaması kendi geleceğine inanmıyor olmasından kaynaklanır. ABD hegemonyasından rahatsızdır elbette; ama ABD'ninkine ya da Çin'inkine eşit bir jeopolitik rol oynamanın yollarını aramaya yönelecek kadar rahatsız değildir. Kamuoyları bazen harekete geçse de, hükümetler ABD ile bir çatışmaya girmekten korkar. Bu bağlamda, ABD'liler ne silahları, ne fikirleri ne de iradesi olan Avrupalıları sert bir biçimde eleştirmekte pek de haksız değildir.

14. Yine Avrupa'nın kurulması o kadar çok avantaj içerir ki, yalnızca küçük bir azınlık buna karşı çıkar. Ama aynı zamanda da o kadar az coşku uyandırır ki, Avrupa ülkelerini dünya tarihini eleştirmen gözlemcilerine dönüştürür. Geniş toprakların büyük fedakarlıklarla zorla modernleştiği bir dünyada bu motivasyon eksikliği, önce ağır ağır ve fazla güçlük yaratmadan kabul edilen, ama sonradan daha hızlı gerçekleşecek olan ve çok daha ciddi iç bunalımlara yol açacak olan bir düşüşü haber vermektedir. Avrupa bir savaşçılar kıtası değildir artık, emekliler kıtasına dönüşmektedir.

15. Ekonomik yaşamda yönetici seçkinlerin ideolojisi, çalışanları günlük sıradan alışkanlıklarına bağlı, hatta tembel, ama birtakım maddi ödüllerle harekete geçirebilecek bireyler olmaya indirgemiştir.

16. Avrupa modernleşme modeli, bünyesinde fetihçi, yenilikçi erkek ile üreme işlevine tahsis edilmiş kadın arasındaki karşıtlıktan daha kusursuz bir karşıtlık olmadığı sürece erkeğe özgü olarak nitelenebilir. Bu modelde kadın hor görülmez, hatta yer yer yüceltilebilir bile ama hiçbir zaman içine kapatıldığı dar alandan dışarı çıkartılmaz.

17. Bireycilik ağır basmakta ve her tür temsil biçimi yol olmaya başlayana dek her tür toplumsal çevreden kopmaktadır. Düşük önemde bir örnek bu temsil bunalımını açıklar. Georg Simmel'in vurguladığı gibi, moda, benimsetilen toplumsal modellerin içinde bireysel farklılıklar öne çıkartıyordu. 20. yy'ın ilk büyük terzileriyle birlikte toplumsal hiyerarşi bakımından bağımsızlığını kazandığında, moda giysi artık bir toplumsal sınıfı nitelemez oldu, kadın vücudunun bir yorumu haline geldi.

18. Britanya'da ve ABD'de kadınlara oy hakkı isteyen hareketlerden doğmuş devletlerinde kadınlara oy hakkı isteyen hareketlerden doğmuş ve sonunda, erkek egemenliğine dayalı Avrupa toplumunun kadınlara yüklediği en aşırı bağımlılık ve aşağı olma biçimlerinin neredeyse hiç şiddet kullanılmaksızın ama geleneklerin dönüşümü üzerinde çok derin etkiler yaratarak ortadan kalkmasıyla sona eren feminizm. Avrupa toplumları ve onları örnek alan toplumlar daha çok adil, daha az şiddetli ve daha iyi denetlenen toplumlara dönüşmüştür. Elde edilen bu başarıların karşılığında, fetihçi dinamizmler kaybedilmiş ve toplumsal aracıların ve korunan kategorilerin ağırlığı giderek artmıştır. Bu gelişme, çalışanlara işsizliğe ve iş kazalarına karşı etkili bir koruma getiren geniş sosyal güvenlik sistemlerinin doğmasına yol açmıştır. Daha sonra başka dayanışma, kültürel canlandırma ve kişisel eğitim politikaları gelişmiş ve özellikle İskandinav ülkelerinde en kusursuz biçimlerine ulaşmıştır.

19. Tüketim toplumu sistemi ABD'nin baskın bir konum elde etmesini sağlayan en önemli etmenlerdendir. Avrupa'da Commonwealth (Britanya) büyük ülkelerinde kendini benimseten sosyal demokrasi, çoğunlukla toplumsal koruma sisteminin sürekliliğini sağlamıştır. Ama devletin müdahaleleri, en yoksul kategorilerin, uluslararası göçlerle iyiden iyiye hız kazanan çöküşünü durduramadığı gibi, giderek artan bir biçimde orta kategorilere ya da en iyi şekilde bütünleşmiş küçük ücretlilere yönelmiştir.

20. Modernliğin en önemli bileşenlerine baktıktan sonra, ikisi bana modernliğin olmazsa olmaz var olma bileşenleri gibi göründü. İlk ilke usa ve ussal eyleme inançtır. Bilim ve teknoloji, hesap kitap ve kesinlik, bilimin sonuçlarının yaşamımızın ve toplumun giderek çeşitli alanlarına uygulanması bizim için, modern uygarlığın gerekli ve tartışmasız bileşenleridir. Önemli olan, usun ortak ya da bireysel birtakım çıkarların savunulmasına değil, kendi kendine ve kendini ekonomik ya da siyasal çerçevede algılanmayan bir doğru kavramına dayandığını vurgulamaktadır. Modernliğin ikinci kurucu ilkesi bireyin haklarının tanınmasıdır, yani ekonomik, toplumsal ya da siyasal nitelikleri ne olursa olsun, bütün bireylere aynı hakları sağlayan evrenselciliğin kesin bir biçimde ortaya konmasıdır.

21. Tanrısal olan insan dünyasından uzaktır ama ona anlamını verir, buna karşılık kutsal olan, ruhban sınıfının tanrısal olan adına konuşmasını ve sadıklar ile tanrısal olan arasındaki iletişimi yönetmesini sağlayan bir engel yaratır. Modernliğe yaklaştıkça kutsal olan, dünyevi dünyaya girer ve sonunda bir üst meşruluk kazanan bir erkle karışmaya başlar.

22. Birçok devlette bulunan Kürtlerin örneği azınlıklar bakımından uç noktadadır; ama bütün Kürt azınlıklar büyük bir Kürdistan'ın kurulmasını istemez, bu özellikle Türkiye Kürtlerinin savunduğu bir fikirdir, Irak Kürtleri Bağdat hükümetinden çeşitli avantajlar elde etmişlerdir. Bu geniş grup içine, bir devletin içinde birtakım ayrıcalıklara sahip özellikle uluslararası düzlemde birer yarı devlet olan Katalonya'yı ve Quebec'i de katabiliriz.

23. Feministler, en görünür simgesi çadorun (İran'daki kadınların başından ayağına denk uzanan kara çarşaf) gösterdiği gibi kadınları aşağı bir konuma ve bağımlılığa hapsetmekle suçladıkları İslam'a karşı genel bir saldırı içindedir. Hem de bu yönde gerçekleşebilecek her tür gelişmeyi engellemek pahasına.

24. Cinsel yaşam kadınlarda erkeklerde olduğundan daha büyük bir yer tutmuyor, ama cinsellik ile kişilik arasındaki bağlar kadınlarda daha güçlü, çünkü erkekler, çökmekte olan eski model içinde doğdukları için kamusal, özellikle de mesleki rolleriyle daha güçlü bir biçimde konumlanıyorlar.

25. Birçok okul ve toplumsal ortamda giderek artan aşırı bir cinsel hoşgörüye tanık oluyoruz. Porno kasetlerin kullanımı giderek genelleşiyor, kızlar vücutlarını gösteren giysiler giyiyor. Her yerde, çıplaklığın gösterilmesini yasaklayan ABD yasalarına karşın açık saçık sahnelerin giderek daha fazla yer aldığı MTV ve MCM kliplerine bakılıyor. Çoğunlukla imgelerden oluşan bu kültür geleneksel kültür modeliyle çelişmez bence. Kız, oğlanın hoşuna gitmeli, onu baştan çıkarabilmeli, oğlanın toplumsal ortamında, mesleki ve ekonomik tasarılarında belirleyici rol oynayacak bir evliliğe hazırlanmalıdır. Buna karşılık oğlanlar da kadın davranışlarına yaklaşır, kuaförlere ve güzellik salonlarına, hatta estetik ameliyat kliniklerine giderler.

26. Bugünün kadınları, özellikle feminizmin zaferinden bu yana tarihsel bakımdan düşünmeyi bırakmışlardır. Eski kutuplaşmanın ötesine geçmek, onları özel olana kapalı durumlarını yadsımaya değil, yeniden yorumlamaya itmiştir. Kuşkusuz çalışıyorlar, üstelik ana baba izni gibi özel durumlar dışında, çocuk yapma erkinin onlara verdiği üstünlüğü hala ellerinde bulunduruyorlar ve ellerinde tutmayı istiyorlar. Kadınlar, bir yandan erkeklerle olan baştan çıkarma ilişkilerini dönüştürerek korumayı isterken, bir yandan da medyaların onlara gönderdiği kendilerinin görüntülerini özellikle de reklamlardakileri şiddetli bir biçimde reddederler. Bu reddi birlikte çalıştığımız kadın gruplardan biri çok güzel dile getirmiştir. " Reklamın teşhir ettiği kadınlar gerçek değiller. Bizim bacaklarımız ya da ellerimiz onlarınkiler gibi değil. Reklamlar kadınlara ilişkin bir görüntü yarattı ve biz kendi görüntülerimizden yoksun kaldık. Bir aynada kendimize baktığımızda reklamların gerçek vücudumuzu ortadan kaldırarak üzerimize yapıştırdığı yüzden ve görüntüden başka bir şey görmüyoruz.

27. Kadınlar, egemen oldukları sırada kendi kendilerine karmaşıklıklarıyla, birçok işi aynı anda takip etme becerileriyle üstünlüklerini ortaya koyarlar. Çift görünümlü olarak düşünür davranırlar, bu da bağdaştırmaya olanak verir ve seçim yapmayı zorunlu kılmaz. İtalya'da genç erkekler ve genç kadınlar konusunda çalışırken, ilk kez kadınların kişisel yaşam ile mesleki yaşam arasında bir seçim yapmayı kabul etmediğini, böyle bir şeyi yapmanın her iki açıdan da, bütünüyle olmasa da bir şeyler kaybettireceğinin bilincinde olduğunu ve başka bir çözümün kadınların büyük çoğunluğu için hoş görülemeyecek olduğunu S Tabboni söylemiştir. Erkeklere gelince, onlar çalışma dünyası içine gömülü oldukları duygusundadırlar.

28. Yazarı genel çıkarımları ise kısaca; yaratıcılığımıza ilişkin bir imgemiz her zaman oldu ama bu imge uzun zaman kendi öz deneyimimizin ötesinden yansıtıldı. Sırasıyla çeşitli görünümlere büründü. Tanrı, ulus, ilerleme, sınıfsız toplum. Oysa bugün, kendi kendimize yönelik arayışa doğrudan doğruya, hiçbir aracı olmaksızın temel bir önem veriyoruz. İşte bireyin kendi varoluşunun aktörü olmaya yönelik bu istencine ben özne diyorum.

29. Küreselleşmeyle allak bullak olup yıkılmış toplumun kalıntılarından, bir yanda yine küreselleşmenin güçlendirdiği birtakım toplumsal olmayan güçler (pazarın hareketleri, olası felaketler, savaşlar) ile diğer yanda yıkılıp yok olmuş toplumsal değerlerin desteğinden yoksun özne arasında temel bir çatışma doğar.


DEĞERLENDİRMELER:


Konu: 20. Yy’de Avrupa toplumu nezdinde batı ve AB’nin eksikleri ile bu yapının sonraki yüzyıldaki geleceğinin değerlendirmeleri konu ediliyor.


Üslup: Yorumlar bölümünde de değinildiği üzere, eser daha çok bilimsel ve sosyolojik tabirlerin de kullanılması sebebiyle okuyucu için dikkatin dağılmasına sebep olacak durağanlıklar içerebiliyor. Ancak eserin türü ve konusu bakımından dikkat edildiğinde alanında yazılan ve okunması kolay olan kitaplardan birisi olduğunu da belirtmek gerekiyor.


Özgünlük: Eser niteliği itibariyle bu kategoride değerlendirmeye alınmayacaktır.


Karakter: Eser niteliği itibariyle bu kategoride değerlendirmeye alınmayacaktır.


Akıcılık: Üslup bölümünde ifade edildiği üzere, romanlar gibi sürükleyici bir yapıya sahip olmayan eserin niteliği itibariyle okunmasının zor olmayan kitaplardan birisi olduğunu da ifade etmek gerekiyor.


Genel: Yukarıda belirtilen kriterler uyarınca 10 üzerinden gerçekleştirilen değerlendirmede:


Konu: 8,5

Üslup: 7

Akıcılık: 7,5


puanlarını alan eserin genel ortalaması ise, 7,7 puandır. Avrupa toplumları ve batı medeniyetinin içeriden bir incelemesi olarak görülebilecek eserin bu alanda özellikle ilgili olanlar tarafından kesinlikle okunması gereken eserlerden birisi olduğunu belirtmek gerekmektedir.


(*) : Notlar başlığındaki bütün kısımlar:

BUGÜNÜN DÜNYASINI ANLAMAK İÇİN YENİ BİR PARADİGMA

Yazar: Alan Touraine

Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları

kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.

Comments


bottom of page