YORUMLARIM:
Yazar Jacob Abbott tarafından kaleme alınan eserde, Büyük İskender’in biyografisi konu edilmiştir. Eser, Büyük İskender’in hayatına ilişkin bilinenlerin iç yüzünü ve detaylarını öğrenmek isteyenler için önemli bir kaynak mahiyetinde değerlendirilebilir.
12 yıllık hükümdarlık süresine 20 yaşında başlayan ve 32 yaşında ölen İskender, bu süre zarfında Mısır, Pers İmparatorluğu ve Batı Hindistan ile birlikte Yunanistan’ı işgal etmeyi başarmıştır. Askeri dehası sayesinde kendisinden daha kalabalık Pers ordularını defalarca yenmiş ve dönemin güçlü silahlarına karşı önemli bir askeri yapılanma ile sorunların üstesinden gelmeyi başarmıştır.
En son Hindistan’ın doğusuna doğru çıkacağı sefer öncesi, ordudaki askerlerin neredeyse tamamının artık ilerlemek istemediklerini öğrenmesi neticesinde Babil’e geri dönmek zorunda kalmıştır. Görüleceği üzere, İskender’in hükümdarlığının neredeyse tamamında doğuda olduğu aşikardır.
Bu hususu daha detaylı merak edenler için alıntılar kısmındaki detaylı bilgilerden faydalanılmasını tavsiye ederim. Bununla birlikte, yazarın sürekli değindiği bir husus olan Pers İmparatorluğunu ele geçirdikten sonra kendisinin doğululara benzemesi ve gösterişe yatkın olduğunu gösterdiği dile getirilmiştir. Özellikle Babil’de ölmeden önce yaptığı alemlerin batı ülkelerinde pek görülmeyen bir şatafatla yapıldığından bahsedilmiştir. Bu abartılı kutlamalar esnasında bir gün fazla içmekten ateşlenerek yatağa düşmüş ve kaçınılmaz sonunu bu şekilde yaşadığı iddia edilmiştir.
Eserin aynı zamanda, batının büyük olarak nitelendirilen hükümdarları ile doğunun büyük devletlerinin arasındaki anlayış farklarının daha detaylı ve farklı açılardan incelenebileceği bir eser olduğunun ifade edilmesi gerekmektedir.
Tarih seven okuyucular için anlatımın biraz daha biyografiden çıkarılarak kurgusal bir üslup ile iletilmesinin birçok okuyucu için önemli bir etken olduğu aşikardır. Bununla birlikte, yazarın Makedon ve doğu tarihine olan yaklaşımında 19-20. Yy oryantalistlerinin tutumu olduğunun farkında olunarak belirtilen bilgi kaynaklarının tekrar gözden geçirilmesinde fayda vardır. Özellikle Pers ve Makedon ordularının donanımı ve sayılarına ilişkin belirtilen verilerin isabetliliği tartışmalıdır.
Sonuç olarak kitabın, tarih meraklıları için incelenmesi gereken eserlerden birisi olduğunun ifade edilmesi gerekmektedir.
ALINTILARIM(*):
Asya ya da Avrupa medeniyetlerinin daha gelişmiş olduğunu söylemek çok zor. Çünkü ikisi, aralarında karşılaştırma yapılamayacak kadar farklıydılar. Asya tarafında zenginlik, lüks ve ihtişam varken: Avrupa kısmında enerji, zeka ve güç vardı. Bir tarafta bütün dünyanın ilgisini çeken büyük şehirler, görkemli saraylar ve bahçeler bulunurken; diğer tarafta güçlü kaleler, askeri yollar ve köprüler, küçük ve iyi korunan kasabalar vardı.
İskender, Yunan krallıklarının birine taht veliahdı olarak dünyaya gelmişti.
İskender’in babasının adı Philip’ti. Hükmettiği krallık ise Makedonya olarak adlandırılıyordu. Makedonya, Yunanistan’ın kuzey kısmında bulunuyordu.
Philip’in bir geçiş sırasında seyirciler daha ne olduğunu bile anlamadan kalbine hançer saplandı. Bu inanılmaz olay büyük bir heyecan ve karmaşa yarattı. Katil, diğer korumalar tarafından paramparça edilmişti bile. Ölmeden önce katilin, korumaların şefliğini yapan Pausanias olduğu anlaşılmıştı.
Genelde erkekler kendilerinden daha üst rütbede olan kişilerin etkisini ve üstünlüğünü kabul etmekten memnuniyet duyar, lider kişileri severler.
Makedonya ve diğer Yunan eyaletlerinden oluşan ülke şu anki Avrupa kıtasında yer alan Türkiye’dir. (Kitabın yazıldığı tarihlerde Osmanlı İmparatorluğu)
İskender’in tahta çıkmasından sonra Tebai şehri de isyan çıkarmıştı. Philip burayı büyük çabalar sonunda ele geçirmiş ve kale içinde bir Makedon garnizonu bırakmıştı. Bu koşullarda İskender’in otoritesine karşı olan bir isyan patlak verdi. Şehirde yaşayan görevliler öldürüldü ve garnizona teslim olma çağrısında bulunuldu. Olumsuz cevap alınca Tebaililer kaleyi kuşattılar. İskender’in otoritesine karşı olan bu ayaklanmanın büyük bir kısmı, Yunanistan’ın güneyinde bulunan eyaletlerde İskender’in egemenliğini kabul etmeleri için hiçbir şey yapmayan Demosthenes’in işiydi. Tebaililer, İskender’in kuzeyde öldürüldüğünü duymuşlardı ve bu haber doğru değilse bile hala uzaklarda, barbar topluluklarının bulunduğu bir bölgedeydi ve oradan kolayca kurtulamayacağına inanıyorlardı. O sırada başında İskender’in bulunduğu büyük Makedonya ordusunun kuzeyden yola çıktığı ve yaklaştığı haberi ile bütün şehri büyük bir korku saldı. İskender ilerledi ve şehri güneye doğru kuşattı. Atina ve diğer güney şehirler arasındaki iletişimi engellemek için ana kışlalarını buraya kurdu. Sonuç olarak esirlerin sayısı 30 bin kadardı. 60 bini de saldırı ve yağmalama sırasında öldürülmüştü. Böylece Tebai bir harabeye döndü ve sonraki yirmi sene boyunca İskender’in korkunç kararlılığının anısı olarak böyle kaldı.
İskender’in 35 bin kişilik ordusunun 5 bini atlılardan geri kalanı ise yaya askerlerden oluşuyordu.
Agamemnon Truva efsanesinin yaşandığı dönemlerde Yunan ordusunun başkomutanıdır.
İskender, Asya’da ilk gideceği yerin Truva olduğuna karar vermişti. Orduyu Sestos’tan bidos’a geçirmesi için yönetimi Parmenio’ya verip, kendisi tek bir kadırga ile güneye doğru ilerlemişti. Truva kıyılarında, Yunanların karaya çıkmaya alışkın oldukları bir liman vardı ve bu yüzden İskender dümene kendisi geçmişti.
Anadolu’nun büyük bir kısmı Pers egemenliğinde olmasına rağmen çok sayıda Yunan buraya yerleşmişti ve iki ulus arsında yapılan eski savaşlarda, çok sayıda şehir bazen bir tarafın, bazen de diğer tarafın eline geçmişti.
Pers kuvvetleri ona saldırmak için toplanmıştı ama bu kadar beklenmedik ve ani bir işgal karşısında bunu gerçekleştiremediler ve İskender hiçbir direnişle karşılaşmadan küçük Granikos Çayı’na kadar ilerledi.
O zamanlar bir ordu ilerlerken, küçük gruplar her yöne dağılırdı ve yolları keşfeder, engelleri yok eder, tehlike oluşturabilecek şeyleri bulurdu. Günümüzde bu görevdeki insanlara gözcü deniyor. İskender’in zamanında ise öncü koşucular anlamına gelen prodromi kelimesi kullanılırdı.
Pers ordusu büyük oranla atlı askerlerden oluşuyordu. Atlı askerler, savaş alanında çok gülü bir düşman oluyordu. Ama geceleri kampta çok savunmasızlardı. Buna rağmen İskender onlarla savaş alanında karşılaşmaya karar vermiştir. Kıyıya doğru ilerlerken savaş düzenine girdiler ve karşılarında hiçbir engel yokmuş gibi ilerlemeye hazırlandılar. Makedonya ordusunun genel savaş düzeni buydu. Güvenilir, donanımlı ve organize olmuş falanks adında özel birlikler vardı. Bunlar ordunun tam ortasında yer alıyorlardı. Falanks, düzenli bir şekilde yönetilen tugay, alay ve taburlara ayrılıyordu. İlerleyiş sırasında bu bölümlere ayrılıyorlar ve savaş esnasında da ayrılmış şekilde hareket ediyorlardı. Savaş alanında ordunun tam merkezine falanks yerleştiriliyordu ve bulunduğu yerin iki tarafında falanks askerleri kadar donanımlı olmayan, yüksek hızda hareket edebilen ve çağrıldıkları her yere müdahale edebilen, atlı ve yaya askerler bulunuyordu.
Ordu İskender’in izniyle suya girip ilerlemeye başladı. Karşı kıyıya geçtiklerinde, düşmanın korkunç saldırısı ile karşılaştılar ama İskender’in ordusunun soğukkanlılığı, saldırı boyunca devam etti. Persler geri püskürtüldü.
Her halükarda şunu biliyoruz ki Pers ordusu falanksın yardımı olmadan yenildi. Sadece atlı askerler ve hafif birlikler kullanıldı. Falanks böyle bir durumda organize olamaz ve saldıramazdı. Sudan geçip kıyıya çıkmaya çalışan askerler, onlara saldırmayı bekleyen süvariler ile çarpıştı.
Şimdiye kadar İskender ile uğraşabilecek sadece Pers teğmen ve generaller vardı. Darius ilk başta sadece, kendi tabiriyle, ufak bir çocuk ve küçük bir ordu tarafından imparatorluğun işgalini izledi.
İskender ise, sonraki baskınında Darius’un ailesini esir aldıktan sonra Darius işin daha da ciddiyetini idrak etmiş ve ona ailesini bırakması karşılığında, para, barış anlaşması öneriyordu. İskender ise, cevaben “Şimdi Asya’nın büyük bir bölümünün hükümdarı ve mutlak kralıyım. Eğer bunu kabul ediyorsan, hiçbir şarta bağlı olmadan anneni, karını ve çocuğunu sana vereceğim. Beni kralın olarak kabul etmediğin takdirde gönderdiğin önerileri dikkate almayacağım ve seninle iletişime geçmeyeceğim,” dedi.
Sur’u fetheden İskender, şehrin yerlilerini katletmekten askerlerin yorulmasına karşın hala birçok yaşayan olduğu bilinmektedir. Merhameti ve soylu davranışları ile bilinen İskender, onlara zalimce davranıyordu. Bazıları idam ediliyor, bazıları ise denize atılıyordu. Gatta iki bin kişinin deniz kıyılarında çarmıha gerildiği bile söyleniyor. Bu insanlara daha hafif yöntemlerle işkence edildikten sonra bedenlerinin bir çarmıha gerilmesi anlamına geliyordu. Her koşulda, güç ve hakimiyetin, İskender’in karakterinde meydana getirdiği değişikliklerin kantını bulabiliriz.
Şehrin nasıl yağmalandığı, Darius’un barış amaçlayan vaatlerine verdiği cevaplarla daha iyi anlaşılabilirdi. Darius, annesi, karısı ve çocuğu için çok büyük miktarda para ve Fırat’ın batısı dahil tüm ülkeyi ona vermeyi teklif etmişti. Ayrıca, kızı Statira ile evlenmesini de teklif etti. İskender, Darius’un ona gönderdiği mesajlara cevap olarak, eğer onun kızı ile evlenmek istese kendisine danışmayacağını, fidye olarak vereceği para ve toprakların umurunda olmadığını, Fırat’ın batısındaki vadedilen toprakların artık Darius’un malı olmadığı için onlar hakkında konuşmasını saçma bulduğunu söyledi.
Sur, ele geçirildikten sonra İskender orduyu Mısır’a yönlendirdi. Yahudiye’ye gideceklerdi. Tarih milattan 300 yıl öncesini gösteriyordu ve tabii ki büyük komutanın İsrail topraklarından geçişi tarihi periyodlarda gerçekleşmişti.
İskender Filistin’den geçerek Küdus’ü ziyaret etmeye gitti ve Sur’u kuşatırken Kudüs ve Yahudiye’nin Darius’a bağlılıklarından dolayı kendisine erzak temin etmemelerine karşılık olarak Kudüs’u kuşatmaya gitti. Kudüs’teki Papaz ise, bu haberi aldıktan sonra kendisine kutlamalı bir şekilde karşılama yapılması gerektiğini rüyasında gördüğünü ifade ederek hazırlıklar yaptırdı ve hiçbir direniş olmasına izin vermedi. İskender şehri ele geçirmek için büyük bir kararlılıkla ilerliyordu. Geçit töreninin ve yüksek din adamlarının kıyafetlerini görebilecek kadar yaklaştığında durdu, şaşırdı, hoşnut oldu ve saygı göstererek onun arkasından ilerledi. Parmenio bunun için bir izah bekledi. İskender’in ağzından şu olağanüstü cümleler döküldü: “Bu yolculuğa çıkmadan önce Asya’yı işgalim gün geçtikçe ilerlerken, rüyamda bu din adamı şu anki gibi giyinmiş şekilde bana göründü. Hiçbir şeyden korkmamamı, cesur bir şekilde Çanakkale Boğazı’nı geçmemi ve Asya’nın kalbine doğru ilerlememi söyledi. Bu din adamının daha önce gördüğüm kişi olduğunu fark ettim. Aynı giysiler, aynı duruş, aynı hava. Onun teşvik etmesi ve yardımları ile buradayım. Yardımlarını yönlendirdiği tanrıya tapınmaya ve kendimi adamaya hazırım”.
Gaza da diğer şehirlerin başına gelenlerden sonra direnmeden İskender’in komutasına dahil olan şehirlerden birisi olmuştur.
Asya’nın bütün batı kısmı İskender’in hakimiyeti altındaydı. Şüphesiz Anadolu, Fenike, Yahudiye ve Mısır’ın tek sahibiydi. Fethettiği her vilayete kendi adına orayı yönetmeleri için yöneticiler bırakarak, Mısır’dan Sur’a dönüş yaptı. Kuşatma ve fethetme sırasında Sur’a verilen zararlar giderildi.
Darius’un planı ise İskender’in alanında ona saldırmak değildi. Ordusunu toplayabileceği, avantajlı bir şekilde organize olabileceği ve saldırıyı bekleyebileceği büyük ve uygun bir savaş alanı seçmek istiyordu. Düşmanın nerede olursa olsun onu bulabileceğini ve pozisyonuna karşılık verebileceğini biliyordu.
İskender, Darius’un Erbil Vadisi’nde büyük bir güçle ona doğru ilerleyen düşmanına savaş açmayı beklediğini haber veren atlı birlikleri ile başarıya ulaşmıştı. Önce ilerleyişi durdurdu ve en başta yine gözcüleri gönderdi. Kampa varmak ise düşündüklerinden uzun sürdü. Sonunda orduda bulunan Makedonlar vadilerin yamacına ulaştılar, sayısız ve sonsuz gibi görünen sıralar halindeki askerleri ve birbiri ardına dizilmiş, bütün vadiyi dolduran çadırları gördüler. İskender, alanı tanıyıp üzerinde biraz çalıştıktan sonra büyük bir dikkatle askerin sayısını ve pozisyonunu öğrenene kadar orduyu burada bekletti. İskender’in 50 bin askeri vardı. Perslerin ise, 500 bin ile 1 milyon arasında askeri olduğu tahmin ediliyor.
Persler, savaşlarında filleri kullanmaya alışkınlardı. Ayrıca tırpan ve dingillerden oluşan savaş arabaları vardı. Bunları düşmanlarının üzerine sürerek onları adeta biçiyorlardı. İskender ise bunların hiçbirini yapmıyordu. Onun karşı konulamaz bir şekilde ilerleyen korkunç falanksı vardı. Makedonlar önce düşmanlarının yollarını kestiler. Filler ürküp kaçtı. Makedonlar düşmanların aralarından geçmesini sağlayıp hepsini kolayca esir aldılar. Sonrasında ise falanks, zeminin avantajını kullanarak baskı uyguladı. Pers birlikleri, saldırdıkları her yerden püskürtüldüler. Böylece birlikler kaçmaya başladı ve aralarında Darius da vardı. İskender Darius’un karargahını kurduğu ve büyük miktarda hazineyi sakladığı Erbil’e kadar takip etti. İskender, Erbil’e ulaştığında Darius çoktan kaçmıştı, fakat şehir ve hazineler artık İskender’in elindeydi. İskender’in savaş alanından çekilmesi ise, aşırı fazla sayıdaki ölüler sebebiyle tam iki günü almıştı.
Pers ülkesinin en güzel hazinelerinin saklandığı yer olan Babil’in yanında Susa şehri vardı. Susa, Pers krallarının kış mevsimleri için, daha kuzeyde ve dağların arasında olan Ekbatan ise yaz mevsimleri için kullandıkları tatil yerleriydi.
İskender, Darius’la karşılaşmak için harekete geçmeden önce bu varlıktan haberdar olmuş, Erbil Savaşı’nda galibiyet kararı verilir verilmez, bir kişiyi göndererek Susa’yı teslim etmeleri çağrısında bulunmuştu. Bu talep kabul edildi ve İskender hem Susa’ya hem de Babil’e görkemli bir şekilde giriş yaptı.
Aslında İskender, Pers ordusu galibiyetini ve Susa’nın fethini çok sayıda hırsızlık ve cinayete katılmış olan askerleri ile birlikte gerçekleştirmişti. Çünkü en harika kahramanlar en büyük insanlık suçlarını işledi.
İskender, Darius’u kovalarken Hazar Geçidi’ni geçmekte ordusunun yavaşlığı yüzünden geç kaldı. Ancak bu süreçte bir Pers asilzadesi kampı ziyaret ederek, Darius’un mahkum edildiğini ve yönetimi artık Bessus’un aldığını İskender’e bildirdi. Böylece Darius’u ele geçirmeden Bessus tarafından öldürülmüş şekilde bulan İskender, sonrasında ise Bessus’un peşine düştü.
Bu süre zarfında, dinlenerek tekrar güçlenen ordusunu nehirden geçirdikten sonra ilerlemeye devam etti. Bessus’dan daha alt rütbede olan generaller, tek kurtuluşun Bessus’un komutanına yaptığı gibi ona ihanet edip onu yüzüstü bırakmak olduğuna karar verdiler. İskender’e küçük bir birlik göndermesi halinde Bessus’u ona teslim edebilecekleri haberini gönderdiler. Bessus yakalanıp İskender’e gönderildi ve getirilirken boynuna ip geçirildi.
İskender artık 26 yaşındaydı. Darius öldüğü için artık Batı Asya’nın mutlak sahibiydi. Önceki yıllarda karakterinde bulunan temiz yüreklilik, ılımlılık, aşırıya kaçmama ve adalet duygularını kaybetmişti. Perslerin kıyafet ve lüks yaşamlarına uyum sağlamıştı. Onların ihtişamlı hayatlarını taklit ederek Pers krallarının saraylarında yaşadı. Eğlence ve şarabın esiri olmuştu. Bu yüzden sık sık aşırı şekilde sarhoş oluyordu. Kendisine 360 genç kadından oluşan bir harem kurdu ve bütün zamanını kadınlara ve eğlenceye adadı.
Zenginlik içinde doğan varlıklı kişilerin oğulları; alçakgönüllülük, sağduyu ve atalarının erdemlerini göstermek yerine kibir, küstahlık ve ahlaksız tavırlar gösteriyorlar.
İskender, babası Philip’in Cheeranea galibiyetinin kendisine ait olduğunu iddia edince, Clitus çok huzursuz ve rahatsız oldu. Yanındakilere kralın ona ait olmayan bir galibiyet iddia ettiği hakkında bir şeyler söyledi. İskender, Clitus’un ne söylediğini sordu. Kimse cevaplamadı. Clitus heyecanlandıkça daha sesli konuşmaya devam etti. Philip’in karakterini fazlasıyla övdü ve son zamanlardaki mahkumiyet ve ölümlerin adil olmadığına dil uzattı. İskender kızınca Clitus ellerini İskender’e uzatarak, “Senin hayatını ve Parmenio’nun kaderini Granikos Savaşı’nda kurtaran bu eller, sadık hizmetkarlara şükran duyulmasını bekliyor,” diye bağırdı. Bunu duyan İskender öfkeden deliye döndü ve gitmesini istedi. Clitus giderken “Ona doğruları söyleyen tek kişiyi masadan kovdurmakta çok haklı ve bu durum, bütün hayatını, her şeylerini onun gösterişli pers elbiselerine vermekten gurur duyacak barbarlar ve köleler arasında geçirmiş olmasından kaynaklanıyor.” deyince İskender eline aldığı mızrağı ona fırlatarak orada öldürmüştür.
İskender, bu olaylardan sonra Asya’daki keşif ve fetihlerine iki-üç yıl daha devam etti. Indus göllerine kadar ilerleyerek Hindistan’a girdi ve Indus’u geçip Gonges’e devam etmek için hazırlık yapıyordu. Ancak ordu artık gitmek istemedi ve bütün birlikler aynı şekilde isyan bayrağını çekmişti. İskender çok şaşırmış ve ümitsizliğe düşmüştü. Ordunun bir kısmındaki isteksizlik gerekli önlemler ile düzeltilebilirdi. Fakat bütün orduya yayılmışsa, hiçbir komutan bununla başa çıkamazdı. Yine de İskender buna boyun eğmek istemiyordu. İki gün botunca çadırına kapandı ve ümitsizlikle kendini harap etti. Sonuç olarak sonraki fetih planları iptal edildi ve batıya geri dönüldü.
Hindistan seferinden dönüşte, İskender’in Babil’e girişi ortaya muhteşem ve heybetli bir manzara çıkarmıştı. Bütün dünya uluslarından birçok elçi ve prens onu karşılamaya gelmişti ve törenler, gösteriler, geçitler için büyük hazırlıklar yapılmıştı.
Suçlar, insanları korkak yapar, sadece gerçek tehlikelerden değil, hayali tehlikelerden de korkulur.
İskender, Babil’de kutlama yaptığı ve çok fazla içtiği bir gün, Herkül olarak adlandırılan büyük içki kadehinden iki tam dolu kadeh içtiğinde artık çok kötü bir duruma düştü. Bütün gücü tükenmiş bir şekilde yere yığıldı. Onu saraya götürdüler. Ateşi çok yüksekti ve düşürmek için her şeyi yapmışlardı. Öleceğini öğrenir öğrenmez İskender, bu rehavetten çıkıp iyileşmek için kendisini motive etti. Birden orduya ve gemilere, onu mezara girmekten kurtarmaları için emirler yağdırmaya başlamıştı. Fakat çok geçmeden öleceğini anladı. Mühür yüzüğünü parmağından çıkardı; bu her şeyin bittiğine dair bir simgeydi. Kısa süre sonra öldü.
İskender’in Babil’de öldüğü söylentisi Atina’ya ulaştığında, bütün şehre gürültülü bir eğlence hakim oldu. Bütün insanlar meydanlarda toplanarak, bu haberi kutladılar. Artık bağımsızlıklarını ilan edebilir ve Makedonlara karşı savaş açabilirlerdi.
İskender’in cenaze töreni için hazırlıklar büyük bir görkem ve ihtişam içinde devam ediyordu. Hazırlıklar tamamlanana kadar iki yıl geçmişti. Bedeni ilk önce Mısır ve Keldani geleneklerine göre mumyalanmış ve bir sandukaya yerleştirilerek, evine doğru uzun yolculuğa hazırlanmıştı. İskender, Mısır vahasında bulunan Tanrı’nın Oğlu için yapılmış olan Jüpiter Anman Tapınağı’na gömülmek istemişti.
Bu ihtişama karşın cenaze istenen yere ulaştırılamadı. Tören alayı Mısır’a yaklaşırken görevlilerden biri olan Ptolemy, onları yardımcı bir birlik ile karşıladı. Bazı nedenlerden dolayı cenazenin İskenderiye’ye defnedilmesini önerdi. Böylece cenaze oraya defnedildi ve büyük bir anıt yapıldı. Bu anıtın 1500 yıl sağlam kaldığı söyleniyor ama şu an hiçbir kalıntısı yok. İskenderiye şehri, hiçbir hükümdarın arkasında bu kadar iyisini bırakamadığı, İskender’in gerçek anıtıdır.
DEĞERLENDİRMELERİM:
Konu: Eserde, Büyük İskender’in biyografisi konu edilmiştir.
Üslup: Eser ilk başlarda biyografi eseri olarak gözükse de anlatımın genelinde yazarın kurgusal bir anlatıma da başvurduğu görülmektedir. Bu durum, eserin takip edilmesini kolaylaştırmış ve üsluba olumlu tesirde bulunmuştur. Ancak anlatımın bazı bölümlerindeki geçişlerde kopukluk meydana gelmiş olması okuyucuyu tereddütte bırakmaktadır. Bu yönüyle de yazarın, olay örgüsünde birtakım eksiklikler hissettirdiğinin belirtilmesi lazımdır. Eserin sürükleyici konusu sayesinde bu husus olduğundan daha az fark edilmektedir.
Özgünlük: Eser, niteliği itibariyle bu kategoride değerlendirilmeyecektir.
Karakter: Eser, niteliği itibariyle bu kategoride değerlendirilmeyecektir.
Akıcılık: Üslup bölümünde ifade edilen hususlar dikkate alındığında eserin, sürükleyici bir konusunun olduğu ifade edilebilir. Ancak üslupta belirtilen bazı eksiklikler sebebiyle akıcı bir anlatımın her zaman tesis edilemediğinin ifade edilmesi gerekmektedir.
Genel: Yukarıda belirtilen kriterler uyarınca 10 üzerinden gerçekleştirilen değerlendirmede:
Konu: 8,5
Üslup: 7
Akıcılık: 7,5
puanlarını alan eserin genel ortalaması 7,7 puandır. Eser, konusu ve içerdiği geniş bilgiler sebebiyle tarihe meraklı okuyucular için kesinlikle incelenmesi gereken kitaplardandır. Bununla birlikte kurgusal bir anlatımla bilgiler ifade edildiği için, tarihi romanlara ilgisi olan okuyucular tarafından da değerlendirilebilir.
(*) : Alıntılar başlığındaki bütün kısımlar:
BÜYÜK İSKENDER
Yazar: Jacob Abbott
Yayınevi: Kanın Kitap
Baskı: 4. Baskı – Ekim 2022
kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.
Comments