YORUMLAR:
Dante’nin İlahi Komedya serisinin 3 kitabından ilki olan Cehennem adlı eserinin girişinde, yazara ilişkin çevirmenin de notları ile adeta tefsirli bir dini kitap incelemesi deneyimi yaşatılıyor. Yazarın ise, cennet, cehennem ve arafı anlatarak bir yön gösterici niteliğinde hazırladığı eserde, dini motifler sık bir şekilde görülüyor.
Cehennemin insan gözü ile somutlaştırılarak tasvir edilmiş olduğu eserde, ana karakter Dante ile Vergilius isimli arkadaşı bir yolculuğa çıkması ve selameti bulma aşamasındaki yolculukları kaleme alınıyor.
Eserin orta çağda kaleme alınmış olması ise, yazarın özellikle Batı ve Doğu’daki birtakım büyük tanınmış dini ve siyasi liderleri de cehenneminin bazı katmanlarına eklemesine sebep olmuştur. Bu yönüyle, somutlaştırma ve örneklendirmelerin çok sık olduğunu belirtmek gerekmektedir. Esere bu yönde en büyük katkılardan birisini ise, kesinlikle çevirmenin ve yayınevinin koyduğunu belirtmek gerekmektedir. Gerek dipnotlarla orta çağdaki bazı yerel ve genel mahiyette tesirlere sahip şahsıların anlatılması, gerek kitabın öncesindeki inceleme ile okuyucuyu böylesine ağır bir eserle bir anda baş başa bırakmaması eserin takip edilebilirliğine ve anlaşılabilirliğine büyük katkı sağlamıştır.
Elbette ortaçağ zihniyeti ile kaleme alınmış olan eserde, diğer dindar Hıristiyan yazarlarda görüldüğü üzere, başka dinlere, bu dinlerin önemli kişilerine ve peygamberlere karşı da cehennemin katmanlarında yer ayrılmıştır. Bu yönüyle incelendiğinde özellikle peygamberimize karşı hazmedilmesi zor ifadeler barındıran eser, klasik bir ortaçağ katoliğinden beklenenden farklısını sunmamaktadır.
Burada özellikle bir konuya daha değinmek gerekirse, eserin başlangıcındaki inceleme kısmında ifade edildiği üzere, doğu terimleri ve tabirleri oldukça zengin hale getirilen eserin, yine doğuyu kötülemekten geri durmaması da, Hıristiyan batı yazarlarının yüz yıllardır değişmeyen zihniyetinin bir göstergesi olarak telakki edilebilir.
Bununla birlikte, eserde bahsedilen birçok betimleme ile detaylı bir manzume yapısına olan kitap, disiplinli ve yoğun bir emek gerektiren mesainin neticesinde meydana getirilmiştir. Yine çevirenin notları kısmında da görüleceği üzere, manzume sayıları, cehennem bölümleri ve hendeklerinin sayıları dahi simetrik detaylar gözetilerek meydana getirilmiştir.
Eserin notlar kısmını okumadan önce ise, yukarıdaki unsurlar göze alındığında, parantez içinde altı çizili olan kısımlar çevirmenin dipnotlarından alıntı anlamına gelmektedir. Bununla birlikte yalnızca not olarak başlayıp yine parantez içinde altı çizili olarak bahsedilen maddeler ise, yalnızca dipnotun alıntılandığını üst metin ile bağlantısız olarak değerlendirilmesi gerektiği anlamına gelmektedir.
Sonuç olarak, dünya klasikleri arasında yer edinmiş olan İlahi Komedya’nın hem tarihçesinin, hem de verilen örneklendirmelerin net bir şekilde izah edildiği eser kesinlikle yayınevi dikkat edilerek incelenmesi gereken kitaplardan birisi olarak okunmalıdır.
NOTLAR(*):
Dante, eserini ılımlı üslupla yazdığı için ona komedya adını vermiştir. Komedya “comos” ve “oda”(manzume) sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelir, bir çeşit halk türküsü demektir. Tragedya sakin bir hava içerisinde başlar, fırtınalarla son bulurken, komedya ise fena başlar ama mutlu sonuca bağlanır, üslubu ise ılımlıdır. Komedya’da ilahi sıfatının eklenmesi çok daha sonradır ve tanrısal konuları ele almasından ötürü Boccacio tarafından böyle adlandırılmış ve eser İlahi Komedya adıyla ilk kez 1555 yılında Venedik’te basılmıştır.
Beatrice daha sağlığında Dante’nin gözünde melekleşmişti. Öldükten sonra tapılaştı. Beatrice şimdi Cennet’teki durağından Dante’yi koruyor, yazacağı eserin başarılı olması için dehasına mucizeli bir parlaklık veriyordu. Dante eserinin kahramanını Beatrice olarak seçti.
Dante’nin düşlediği cehennemde insanları cezaya çarpttıran Tanrı değildir. Aslında zaten ceza diye bir şey yoktur, ceza dediğimiz şey bir tercih konusudur. Kullarından işledikleri günahlara karşı öç alan Tanrı değildir. Günahkar kullar bağışlayıcı Tanrı’ya sığınmakta kaçınmışlar, bir başka deyişle kendi kendilerini cezaya çarptırmışlardır.
Dante’nin iblisi insanı baştan çıkarmak için hiçbir zaman çaba harcamaz. Dante’nin iblisi sadece cellattır.
Sembolik anlamına gelince: Komedya, doğru yolda yürümek, iyi ve güzel işler görmek için yaratılan Dante’nin ya da herhangi bir insanın serüvenidir.
Dünyanın merkezinde, dolayısıyla cehennemin en derin yerinde, insanoğlunun karşılaştıkları tüm kötülüklerin, tüm günahların korkunç simgesi Lucifer sonsuz buzlara gömülü olarak bulunmakta ve üç ağzının her birinde Brutus’u, Cassius’u ve Yahuda’yı öğütmektedir.
Dante de ahiret yolcuğuna Kudüs yakınlarındaki bir yerden çıkmıştır.
Dante’nin Cehennemi’nde hemen hemen daima sol kolu izleyerek gidilir. Çünkü şer yoluna sol taraftan sapılır. Dante bunu da İslam anlayışına borçludur. İslam yazarlarından önce yapılmış cehennem tasvirleri çok basit, cehennemde verildiği söylenen cezalar adeta çocukçadır.
Gerek paganlık gerekse Hıristiyanlık devri yazarlarının ahiret tasvirlerinde yalnız cehennem ve cennetten söz edilir. Bu iki ülke, arada geçiş gösterilmeden, kesin bir sınırla birbirinden ayrılmıştır. İlk kez Araf’tan söz edenler Araplar olmuştur. Ola ki günahkarların çile doldurup günahlarının kefaretini ödedikleri ve cennete çıkabilmek için arındıkları Araf, İslam düşüncesinin bir buluşu olsun. Sonraları kilise bu görüşü benimsemiştir.
Ortaçağda üçlemeye işaret etmesi yüzünden 3 rakamına özel önem verilirdi. Üçün karesi olması, aynı şekilde 9 rakamına da kutsal bir sembol gözüyle bakılmasına yol açmıştır. 10 rakamı yine o devirde tamlık sembolü olarak kabul ediliyordu. Yukarıda görüldüğü gibi, İlahi Komedya; Cehennem, Araf ve Cennet olmak üzere 3 bölümden oluşur. Ahireti oluşturan bu 3 ülkenin her biri 10 bölüme ayrılmıştır. Hepsi 30 bölüm eder ki, bu da rakamla gösterildiğinde 3+10 demektir. Her bölüm 33 manzumeden oluşur. Cehennemin 34 manzumesiyle Araf’ın ilk 29 manzumesi hesaplanacak olursa Araf’ın 30. Manzumesinden önce 63 manzume gelmiş olduğudur. Öte yandan bu manzumeden sonra 36 manzume daha gelecektir. 63 ile 36 simetrik sayılardır, her ikisi de 3 rakamının kombinezonundan başka bir şey değildir. Dante, Komedya’sında simetriye ön planda yer vermiştir. Her 3 bölüm yıldız sözcüğüyle sona erer. Tüm bunları bedii önem taşımasa da, inşa ettiği anıtın bölümlerini dengelemeye çalışan, simetri ve düzen düşlünü bir mimarın 15.000 dizelik bir edebi anıt için pek de yersiz sayamayacağımız gayretleri olarak kabul etmek mümkündür. (Dante Alıeghieri’nin Hayatı Bölümünün Sonu)
Dante ormandan kaçmak, insanlara her erde doğru yolu gösteren güneşin aydınlattığı bir tepeye çıkmak istiyor. Ama ne mümkün!... 3 yırtıcı canavar, bir pars, bir aslan ve bir dişi kurt, önüne çıkmış ve yolunu kesmişlerdir. Bu 3 canavarı da asıl anlamlarında değil, sembolik anlamlarında almalıdır. Pars uçarılığı, aslan büyüklenmeyi, dişi kurt ise, hırs ve tamah da dahil, en geniş anlamıyla cimriliği temsil etmektedir. Vergilius aklın, çeşit çeşit tutkuların üstüne çıkmış, kötülüklerden uzak mantığın sembolüdür. Bir başka anlamı daha var. O da, felsefe bilgilerinin gösterdiği yolda yürüyerek insanlığı, dünya üzerindeki mutluluğa ulaştıracak olan dünya işlerini düzenlemekle görevli devlet otoritesidir. Dante o üç yırtıcı hayvanın eline düşmek istemiyorsa, bir başka yoldan selamete ulaşmalıdır. Bu da, Cehennem, Araf ve Cennet yolculuğunu gerçekleştirmekle mümkündür. Rehberi Vergilius olacak, Cehennem’e oradan da Araf’a onunla birlikte gidecektir. Cennet yolculuğu için insan akıl ve mantığı yeterli değildir, bu yüzden Vergilius orada rehberlik görevini Beatrice’ye devrederek ayrılacaktır.
Vergilius: “ Bu vahşi yerden kurtulmak istiyorsan başka bir yol tutmalısın diye cevap verdi. (Başka yol tutmalısın: Dante’nin izlemekte olduğu yol selamet yolu olmakla birlikte, dişi kurt oradan geçmesine engel olmaktadır. Bu nedenle Dante başka bir yoldan, yani Cehennem, Araf ve Cennet’ten geçen yoldan ulaşmak istediği şeye, yani selamete varabilir. )
Dante tüm Cehennem’de İsa’yı olduğu kadar, Meryem’i de asıl adıyla anmaktan kaçınmıştır.
GÖZYAŞI BELDESİNE BENDEN GİDİLİR. EBEDİ ACIYA BENDEN GİDİLİR, CEHENNEMLİKLER ARASINA BENDEN GİDİLİR. ADALET REHBER OLMUŞTUR ULU TANRI’MA; BEN, İLAHİ KUDRETİN, RABBANİ HİKMETİ VE İLK AŞKIN ESERİYİM. BENDEN ÖNCE YARATILAN HİÇBİR ŞEY YOKTUR Kİ EBEDİ OLMSAIN, BEN DE EBEDİYEN VARIM. EY BURADAN İÇERİ GİRENLER, HER TÜRLÜ ÜMİDİ BIRAKINIZ. (Dante’ye göre Cehennem, Lucifer’in gökten yeryüzüne düşmesiyle meydana gelmiştir. Bu sırada meleklerden, göklerden ve henüz şekilsiz bir halde olan maddeden başka bir şey yoktu. İnsan, Cehennem’den sonra yaratılmıştır.)
Ödüle layık, cezayı hak etmiş olmadan yaşayanların acı çeken ruhlarının sonucudur bu sefil durum. Bunlar, Tanrı’ya karşı gelmedikleri gibi, ona sadık olmayan, fakat sırf kendi nefisleri için yaşamış olan fena melekler kafilesine katılmış kişilerdir.
Şefkatli üstadım dedi ki: “Neden sormuyorsun bu gördüğün ruhlar kimlerdir diye? Buradan uzaklaşmadan şunu öğrenmeni isterim ki bunlar günah işlememişlerdir. Üstün nitelikli olmaları yeterli değildir, çünkü senin inandığın dinin ilk koşulu olan vaftizden bunlar yoksun kalmışlardır. Çarptırıldığımız tek ceza ise, istek duyarak ümitsizlik içinde yaşamaktan”. (İstek duyarak ümitsizlik içinde yaşamak: Yüreklerinde hep Tanrı’yı ve ona kavuşmak istediğini duydukları halde, bu emellerinin bir gün gerçekleşmesi ümidinden yoksundurlar.)
Not: (İsrail: Yakup Peygamber’in bir başka adı. İshak Peygamber’in oğlu olan Yakup Peygamber’in on iki oğlu, on iki İsrail kabilesinin kurucusu sayılmaktadır. Yakup’a İsrail lakabının verilmesi bundan ötürüdür.)
“Üstadım” dedim. “Zifiri karanlıklar içinde bu şekilde cezaya çarptırılan bu ruhlar kimlerdir?” Cevap verdi “Kim olduklarını öğrenmek istediğin bu ruhlardan en önde gideni, çeşitli diller konuşan milletlere (Babil halkı) hükümdarlık etmiştir. Şehvet tutkusuna öyle düşkündü ki kendi yüz karasını örtmek için (Oğlu Ninyas’la evlenmiştir.) hoşa giden her şeye kanunlarında göz yumdu. Ötekine gelince, bu, aşk yüzünden kendini öldüren ve Sicheus’un külleri üzerine ettiği yemini bozan kadındır. Şehvet düşkünü Kleopatra’dır.
Oburlar için “Hayatlarında damaklarının zevkinden başka bir şey düşünmemiş olan bu zavallılar şimdi sonsuza dek leş kokulu bir çamur deryasının içinde yüzmeye mahkumdurlar… (Damaklarının zevkinden, maddi hazlardan başka hiçbir şeye değer vermemiş olan oburlara ne güzel, ne uygun ceza!.. Bu kirli yağmurun yağışındaki tekdüzelik de günahkarların azaplarını dayanılmaz kılan bir başka özellik taşıyor.)
Karşılaştıkları görünüm şudur: Dairenin her iki yarısında birtakım cehennemlikler ağır yükler itmekte, dairenin orta yerine gelince bu iki grup arasında çarpışma olmaktadır. Bundan sonra yüz geri eden günahkarlar kendi yarım dairelerini geçtikten sonra tekrar çarpışmak üzere geri dönmekte ve bu böylece sürüp gitmektedir. Böylece, iki karşıt suçu işlemiş olan bu günahkarlar aynı cezaya çarptırılmış oluyor. Yuvarladıkları yükler ise, israf yüzünden ellerinden çıkardıkları ya da cimrilik yüzünden hırsla biriktirdikleri serveti temsil ediyor.
Dikkat kesilmiş olarak çevreme bakındım ve bataklıkta, çamura bulanmış çıklak vücutlu, öfkeli insanlar gördüm. Yalnız elleriyle değil, başlarıyla, göğüsleriyle, ayaklarıyla da birbirlerine vuruyorlar, dişleriyle vücutlarını koparıyor, parça parça ediyorlardır. İyiliksever üstadım “Öfke ve hiddete yenilenlerin ruhlarıdır bunlar. İnan bana, suyun altında inleyenler var, bak nasıl da hava kabarcıklarını suyun yüzeyine çıkarıyorlar. Gözlerini nereye çevirirsen çevir, hep aynı şeyi göreceksin, çamura gömülü ruhlar: “Güneşin neşe saçtığı o güzelim gök kubbenin altındayken yüzümüz hiç gülmezdi, hiddetin kara dumanı ruhlarımızı bürümüştü. Şimdi ise kara çamurların içinde gönüllerimizin kasvetini yaşıyoruz” diyorlar.
Biz bu ölü suların üzerinde hızla yol alırken çamurlara bulanmış biri önümde dikildi. “Kimsin sen ki, son saatin çalmadan buralara geliyorsun?” diye sordu. “Şu gördüğün yaratık sağlığında gururlu bir adamdı. Hiçbir iyi hareket anısını süslemiyor. Görüntüsünün burada öfkeli olması bundan ileri geliyor. Dünyada bugün kendilerini çok büyük sanan daha niceleri var ki, burada, domuzlar gibi çamurların içine girecekler, arkalarında müthiş bir nefretten başka bir şey kalmayacak” dedi.
Sonsuza dek yalım yalım yanan bu mezarların içinde sapkınlarla müritleri işkence çekmektedirler. “Üstadım, ıstırap çığlıklarıyla varlıklarını belli eden, mezarların içinde gömülü bu insanlar kimlerdir?” Cevap verdi: “Çeşit çeşit tarikatlardan sapkınlarla müritleridir bunlar. Mezarlar, senin tahmin ettiğinden çok daha kalabalıktır. Herkes kendi benzeriyle gömülüdür, lahitler ise derece derece yakıcıdır” dedi.
Not: Arasat, Kudüs yakınlarındaki bu vadinin kıyamet günü tüm ölülerin dirilerek toplanacağı yer olduğu eski bir inanışa dayanır. İslam inanışı da aynı düşünceyi benimsemiştir.
BEN PHOTINOS’UN HAK YOLUNDAN UZAKLAŞTIRDIĞI PAPA ANASTASIO’YU KORUYORUM. “(Photinos: Eski Selanik şehrinin diyakozu. İsa’nın her insan gibi vücut bulduğunu, dünyaya geldiğini iddia eden Acacius mezhebini kabul etmiştir. Ancak, Photinos’un gerçekten bu mezhebin saliki olduğu kesin olarak ispatlanmış değildir. Papa Anastasio: Papa II. Anastasio 496’dan 498’e kadar papalık yapmıştır. Haksız olarak adı heretiğe çıkarılan Anaastasio’yu Dante Bizans İmparatoru ile karıştırmış olabilir. )
Hile insanoğluna özgü bir kusur olduğu için, Tanrı en çok hileden nefret eder. Bundan dolayıdır ki, hileciler daha aşağıda bulunurlar ve çok daha şiddetli işkencelere çarptırılmışlardır. Birinci daire saldırganlarla doludur. Ancak saldırı 3 şekilde olduğuna göre, burası da üç daireye bölünmüş ve ona göre düzenlenmiştir. Saldırı Tanrı’ya karşı, kendi kendine ya da bir başkasına karşı olabilir, yani saldırıya bu 3 kavramın doğrudan doğruya kendileri ya da bunlara ait şeyler maruz kalabilir.
O çamurlu bataklıktakiler (hiddet ve öfkeli cehennemlikler), rüzgarın önünde savrulanlar (şehvet düşkünleri), yağmur altında ıslananlar (Oburlar) ve birbirlerine o acı sözlerle seslenerek çarpışanlar (cimriler ve savurganlar) değil mi ki Tanrı’nın gazabına uğramışlardır, neden bu ateşlerin içinde cezalandırılmıyorlar?” diye soran Dante’ye cevaben “Ethika’nın(Aristo’nun ahlak ilkeleri), Tanrı’nın yasak ettiği şu üç eyleme, yan nefse hakim olmamaya, fenalığa ve azgın hayvanca duygulara ilişkin sözlerini unuttun mu? Nefse yenilmenin Tanrı’nın gazabını daha az üstüne çektiğini, dolayısıyla daha hafif cezayı gerektirdiğini hatırlamıyor musun? Bu gerçeği derin derin düşünecek ve yukarıda bu zindanın dışında ceza görenleri gözünün önüne getirecek olursan, onların niçin bu fesatçılardan ayrılmış olduklarını, tanrısal adaletin onlardan niçin daha az hışımla öç aldığını anlarsın” demiştir.
Soydaşlarının mal ve canlarına el uzatmış olanlar, cezalarının ağırlığına göre, bu kaynar kan deryasına derce derece batmış durumda azap çekmektedirler.
Not: (Cehennem’deki tüm ruhlar çıplaktır. Dante, çektikleri azabın şiddetini belirtmek gerektikçe, ruhların bu durumunu bir kez daha işaret etmektedir. Buradaki ruhlar ateş yağmuru altında işkence çekiyorlar, çıplak oluşlarıyla acıları bir kat daha artmış bulunuyor. )
“Kapaneus, gururunun kırılmaması, çarpıldığın cezayı şiddetlendiriyor. Senin köpürüşüne yakışan azap, yine senin kendi çılgınlığındır!” Sonra daha sakin bir yüzle bana dönerek ekledi: “Bu adam, Thebai şehrini kuşatan yedi hükümdardan biridir. Tanrı’yı küçümserdi, görünüşe bakılırsa hala küçümsemekte. Hiçe sayar gibi bir hali var Tanrı’yı. Fakat kendisine de söylediğim gibi, öfkesi ona çok yaraşan bir süs oluyor. Şimdi beni izle ve sakin ayaklarını kızgın kumlara değdireyim deme, ormanın kenarından yürümeye bak.”
İnsan, yalana benzeyen gerçeğe imkan ölçüsünde ağzını kapalı tutmalıdır, çünkü kabahati olmadan da mahcup duruma düşebilir.
Bu mahzun görüntülerin oturdukları yedinci dairenin seti üzerinde tek başıma yürüdüm. (Tek başıma yürüdüm: Şimdiye dek ikinci kezdir ki Dante, Vergilius’tan ayrılarak bir başına hareket edebilecektir. Hatırlanacağı gibi ilk seferinde Dite şehrinin kapısında Vergilius Dante’yi yalnız bırakmıştı. yedinci dairenin: Bundan sonra sekizinci daire başlamaktadır. Sekizinci dairede hileciler cezalandırılmaktadırlar. Bu iki günah birbirine çok akın olduğu içindir ki tefecilerle hileciler yan yana olan iki ayrı dairede günahlarının kefaretini ödüyorlar! )
Üzerinde mavi renkte semiz bir dişi domuz resmi çizilmiş beyaz keseli bir başkası bana şöyle seslendi (Padovalı Scrovegni ailesinin armasından bahsedilmektedir. O yıllarda, böyle olaylar pek sık görülürdü: Haram paralarla güzel kiliseler yaptırılır, böylelikle zenginler, atalarının ya da kendi günahlarının kefaretini ödediklerini sanırlardı.)
Burada zebanilerin uzun kırbaçlarla dövdükleri iki ayrı günahkar grubu yer almıştır. Hendeğin yarısında, başkalarının adına aldatma işini yapanlar, öteki yarısında ise bu suçu kendi hesaplarına işleyenler bulunmaktadır.
Not: (Ayı oğlu: Giovanni Gaetano Orsini şöyle yazıyor: Papa 3. Nicclo sarayında herkesin önünde rüşvet alan papaların ilki ya da ilk olanlarından biridir. Burada Dante iki kelime oyunu yapıyor: Küçük ayıların ve kesenin içine girdim. Ayı oğlu: soyadından ötürü kendisine böyle diyor.)
Sen de şuradaki izansızlardan mısın? diye bana çıkıştı. “Acıma tamamen öldüğü zaman yaşar burada. Tanrı’nın verdiği hüküm karşısında acıyan bir kişi kadar kötü bir insan düşünülebilir mi?” (Vergilius, cehennemliklerin azapları karşısında üzülen, acıyan Dante’ye her zaman böyle sert bir tavır takınmamış ve onun acımalarına ve bir keresinde bayılmasına ses çıkarmamıştır. Fakat burada durum büsbütün başkadır. Vergilius insan akıl ve mantığını temsil ettiğine göre, insanoğlunun ilerisini görmek gibi elinde olmayan bir özelliğe sahip olduğunu sanarak birtakım budalaca kahinlikler savunmak suretiyle gülün duruma düşmüş ve sonunda mahkum olmuş kişilere Dante’nin acımasını hoş göremezdi. )
Hendek, fokur fokur kaynayan ziftle doludur. Bu kaynar ziftin içinde azap çeken günahkarlar, para karşılığında birtakım karanlık işler çevirmiş ya da para çalmış kişilerin ruhlarıdır. Bu zavallılar vücutlarının bir parçasını ziftten dışarı çıkarmasınlar! Zebaniler ellerindeki uzun zıpkınlarla bunları şişlemeye hazır durumda zift deryasının iki kıyısı boyunca nöbet tutmaktadırlar.
İki şair on zebaninin yanı sıra, rüşvet yiyenlerle para çalanların bulundukları hendeğin duvarı boyunca yol alırlar. Kaynar zift deryasında azap çekenlerden biri, tez davranıp ziftin içine dalamamış ve Graffiacane’nin eline düşmüştür.
Bir su hendeğinin kenarında, başları dışarıda kalacak biçimde ayaklarıyla vücutlarını çamura gömen kurbağalar gibi, her taraf günahkârlarla doluydu. (Günahkarlar, imkan buldukça, sırtlarını ve başlarını ziftten dışarı çıkararak azaplarını hafifletmeye çalışıyorlar)
Kaybedilecek vakit yoktur. Altıncı hendek ikiyüzlülerle doludur. Cehennemlikler hendek boyunca, göz alıcı kaftanlara bürünmüş olarak ağır adımlarla dolaşmaktadırlar. Dışına bakında oldukça zarif ve ziynetli olan bu kaftanların içi kurşun kaplıdır ve sırtlarına giyenleri ağırlığı altında ezmektedir.
Şimdi yedinci hendeğin önündedirler. Burada hırsızlar cezalandırılmaktadır. Çeşit çeşit, boy boy yılanlar bu günahkarlara akla hayale gelmeyen işkenceler yapmaktadırlar.
Hayatını şan şöhret kazanmadan tüketen bir kişinin arkasında bıraktığı iz, havadaki dumandan, sudaki köpükten farksızdır. Bedeni altında ezilmedikçe her türlü savaştan zaferle çıkan cesaretini, gayretini topla da yorgunluğu yenmeye bak!
O sırada, yanımızda duran bir günahkarın üstüne saldıran bir yılan, boynu ile omuzlarının birleştiği noktadan vücudunu delip geçti. Aradan bir o, bir i yazacak kadar zaman geçmeden cehennemliğin tutuşup yanmasıyla yere düşüp kül olması bir oldu. Yerde böylece yok olduktan sonra küller kendiliğinden birleşti ve bir an içinde görüntünün eski biçimini aldı.
Vergilius böyle söylerken öteki çekilip gitmişti. O sırada altımızdan üç ruh çıkageldi; ama ne üstadım, ne ben onların “Siz kimsiniz?” diye bağırdıkları ana kadar varlıklarını fark edememiştik. Gözlerimi dikmiş onlara bakıyordum. Bu sırada altı ayaklı bir yılan, bunlardan birinin üzerine atıldı, vücuduna dolandı. Ortadaki ayaklarıyla kollarını tuttu, dişlerini de iki yanağına geçirdi. Arka ayaklarını uyluklarına uzattı, kuyruğunu aradan geçirerek yukarıya, beline doğru kaldırdı. Sanki sıcak balmumundan yapılmışlardı, birbirinin içinde eridiler, sonunda birinin rengi ötekine karıştı; artık ikisi de önceki gibi değildi. Kağıdı yakan alevin önünde uzanan ve ne kara ne de ak olan o esmer renk gibi bir şey. Şimdi iki baş bir baş olmuş ve bu iki başın birbirine karışmasıyla içinde artık ikisinden de iz bulunmayan tek bir yüz ortaya çıkmıştı. Dört parçadan iki kol ortaya çıktı, uyluklarla bacaklar, karınla göğüs hiç görülmedik birer uzuv biçimini aldı. İlk görünüşlerinden iz kalmamıştı; bu acayip şekil iki ayrı yaratığı andırıyor, ama ikisinden hiçbirine benzemiyordu. Bu haliyle ağır ağır uzaklaştı.
Yalancı danışmanların işkence çektikleri sekizinci hendeğe köprünün üzerinden bakan şairler orada belirli kişiler yerine hareket eden birtakım alevler görürler. Her alevin içinde bir ya da birkaç günahkarın görüntüsü saklıdır.
Beni aldı, Minos’ götürdü. Minos, kuyruğunu kemikli beline tam sekiz kez doladı, üstelik öfkesini alamayarak ısırdı da: Bu cehennemlik, hırsızlara yataklık eden ateşin yutacağı günahkarlardandır” dedi. (Minos, daha yukarıda da gördüğümüz gibi, bir cehennemlik hakkında verdiği kararı kuyruğunu vücuduna dolayarak ilan eder. Bu seferinde kuyruğunu vücuduna sekiz kez doladığına göre, cehennemliğin sekizinci dairede ceza görmesine karar vermiştir.)
Burada ara bozuculuk etmiş, dini bölmüş günahkarlar, vücutları kesilmiş, delik deşik edilmiş, uzuvları bedenlerinden ayrılmış olarak, kısas hükümlerine uygun biçimde cezalandırılmaktadırlar.
Ben gözümden hiçbir şeyi kaçırmamak için dikkatle onu süzerken, o bana baktı ve eliyle göğsünü açarak dedi ki “Bak nasıl paralıyorum vücudumu! Bak, Muhammet ne hale geldi! Ağlayarak önüm sıra giden Ali’nin yüzü, çenesinden tepesine dek yarıktır. Burada gördüklerinin tümü de hayattayken ara bozmuş bölücülük yapmışlardır” (Hiçbir Türk ve Müslüman okuyucu düşünülemez ki, Dante’nin dinimizin kurucusu ve insanlık tarihinin en büyük kişilerinden biri olan Hz. Muhammed’i bu acıklı haliyle Cehennem’in bu kesiminde cezaya çarptırdığını görsün de nefretle irkilmesin ve isyan etmesin. Ortaçağın, hele din konusunda dogmatik anlayışı içinde doğmuş ve yaşamış olan Dante, Hıristiyan dininin gelmiş geçmiş dinlerin en yükseği olduğuna olanca samimiyetiyle iman etmiş biriydi. Koyu Katolik’ti ve bağnazlık dumanlarıyla perdelenmiş bir zihniyetten, her dinin üstünde tanıdığı Hıristiyanlıktan sonra çıkan bir dinin kurucusuna karşı kin ve nefretten başka bir duygu beslememesi doğaldır. )
Onuncu hendekte ceza çeken tahrifçiler dört gruba ayrılmışlardır: Madenleri, insanları, paraları ve nihayet sözleri bozmuş, değiştirmiş ya da taklit etmiş günahkarlar. Her bir grubun çarpıldığı ceza başka başkadır. Madenlere hile karıştıranlar, yani simyacılar uyuz ya da cüzam illetine tutulmuşlardır ve durup dinlenmeden kabuklu derilerini yırtarcasına kaşınmaktadırlar.
İnsanları taklit ve tahrif edenler, kendilerini başkalarıymış gibi gösterenler, kuduz köpekler gibi şuraya buraya saldıran, inlerine çıkanı ısıran zırdeliler haline gelmişlerdir. Kalpazanlar ise, vücutları kütük gibi şiş, bir yudum serin suyun özlemi içinde yanmakta, ağırlaşan uzuvlarını bin zahmetle kımıldatabilmektedir. Sözleri tahrif edene gelince: Müthiş bir sıtma nöbetinin yangınlığı içinde kavrulmaktadırlar.
Böğürlerine dek bu muazzam kuyunun hizasında gömülü devler arasında Nemrut’u, Ephialtes’i görürler. Öteki devlerden farklı olarak hareket edebilen dev Antheus iki şairi alır, Cehennem’in en alt katına indirir.
Dokuzuncu dairenin ilk bölümü olan Caina’da, analarına, babalarına, kardeşlerine, hısım ve akrabalarına ihanet etmiş olanlar, yüzleri önlerine eğik, boğazlarına kadar buzlara gömülü olarak cezaya çarpılmışlardır. Daha sonra Antenora denilen ikinci bölüme geçerler. Bocca Degli Abati ile öteki vatan hainleri burada azap çekmektedirler. Buradan ayrılacakları sırada gözlerine iki günahkar ilişir: Üstteki alttakinin başını kemirmektedir. Dante üstteki günahkarla konuşur ve ondan acıklı hikayesini anlatmasını ister.
Not: (Vatan hainleri, en yakın kandaşlarına ihanet edenlerden daha günahkarlardır, bu yüzden de Cehennem’in daha derin bir yerinde cezaya çarptırılmışlardır. Cicero şöyle der “Anamız, babamız, evlatlarımız, hısım ve akrabalarımızın tümü bizim için azizdirler, böyle olmakla beraber tüm sevgiler vatan aşkında toplanmaktadır. Çünkü vatana ihanette dolayısıyla kandaşa ihanet de vardır. “)
Lucifer, bu asiler asisi sabık melek, üç ağzının her birinde Yahuda, Brutus ve Cassius olduğu halde, altı kanadını birden sallayarak, Cehennem’in dokuzuncu dairesini buzlara gark eden müthiş bir rüzgar ve soğuk oluşturmaktadır. Lucifer’in kendisi de göbeğine kadar buza gömülüdür. İki şair Cehennem’den çıkmak için Dite’nin vücuduna tutuna tutuna güçbela güney yarımküresine geçerler. Daha sonra küçük bir ırmağı izleyerek, zifiri karanlıklar içinde durup dinlenmeden yürürler. Vaktiyle çok güzel olan bir yaratığa onu bana gösterecek kadar yaklaşınca, üstadım önümden çekildi, beni durdurdu “İşte Dite” dedi. (Cehennemler Tanrısı, Lucifer) Eskiden ne denli güzelse şimdi o denli çirkin olduğu ve yaratıcısına başkaldırdığı için tüm açların başlangıç noktası o olmalı. Başında üç yüz görmek ne harika bir manzaraydı benim için! Bunlardan bir tanesi önde ve kızıl renkliydi. Diğer ikisi omuzlarının orta yerinde ötekine ekleniyor, üçü birden ibiğin çıktığı noktada birleşiyorlardı. (Lucifer cennetten kovulmazdan önce meleklerin en güzeliydi. Üç yüz: Lucifer’in bu üç yüzü yüzyıllardan beri yorumcuları uğraştırmıştır. Verilemk istenilen sayısız alegorik anlamlar arasında gerçeğe en yakın olanı şu olsa gerek: Lucifer’in üç yüzü (sarısı: iktidarsızlık; siyahı: cehalet; kızılı: kin) Üçlemenin Kudret, Hikmet ve şk’tan ibaret üç sıfatına karşılıktır.)
Başı içeride ve debelenen bacakları dışarıda duran ve en büyük cezaya çarptırılan şu yukarıdaki ruh, İskaryotlu Yahuda’dır. Tepesi aşağı duran iki ruhtan kara yüze asılı olanı Brutus’tur, bak nasıl da tek söz söylemeden kıvranıyor! İriyarı olanı Cassius’tur. Fakat gece oluyor, artık gitme zamanı geldi. Zaten göreceğimiz şeylerin hepsini gördük.
DEĞERLENDİRME:
Konu: Cehennemin insan gözü ile somutlaştırılarak tasvir edilmiş olduğu eserde, ana karakter Dante ile Vergilius isimli arkadaşı bir yolculuğa çıkmış ve selameti bulma aşamasındaki yolculuklarının ilk aşaması işlenmiştir.
Üslup: Yazarın üslubunun esasında manzumeler şeklinde kaleme alındığı eser, yayınevi tarafından düz yazı haline getirilerek metin halinde paylaşılmıştır. Bu yönüyle takibi de kolay olmakla birlikte eserin kendi başına net ve yalın ifadeler barındırmadığını belirtmek gerekmektedir. Bunun en önemli sebeplerinden birisi olarak ise, çok fazla örnekleme kullanılarak konunun temeline ilişkin anlatımların yeri geldiğinde yetersiz kalması olduğu söylenebilir.
Özgünlük: Eser, özgünlük kriteri bakımından alanında ilk ya da çığır açıcı olmasa da, ortaçağ döneminde Avrupalı bir yazar tarafından yazılmış olan dini içerikli eserler arasında en detaylı tasvirlerden birisine sahip olması bakımından özgün kabul edilebilir.
Karakter: Eserdeki karakterlerin Dante’nin hayatında var olan gerçek kişiler olması hasebiyle, bu kişilerin Dante’nin gerçek hayatındaki yerlerine ilişkin de bilgilerinin olması önemli bir unsurdur. Bu kısım çevirmen ve yayınevi tarafından eserin başına eklendiği için karakterlerin eserdeki rollerinin çok daha anlamlı hale geldiğini belirtmek gerekmektedir.
Akıcılık: Üslup bölümünde bahsedilen unsurlar sebebiyle ağır bir içeriğe ve anlatıma sahip olan eser, sıradan bir roman gibi bir sürükleyiciliğe sahip değildir. İçermiş olduğu mesajların da ağır ve tefsir edilmesi gerekliliği bulunduğundan bu eserden akıcılık unsurunun çok da beklenmemesi gerekmektedir.
Genel: Yukarıda belirtilen kriterler uyarınca 10 üzerinden gerçekleştirilen değerlendirmede:
Konu: 9
Üslup: 7
Özgünlük: 6
Karakter: 8
Akıcılık: 5
puanlarını alan eserin genel ortalaması ise, 7 puandır. Özellikle eserin niteliği itibariyle, önemli ve evrensel bir konuyu işlemesi dikkate alınarak incelenmesi gerekmektedir. Ancak kitabın alınmadan önce kesinlikle yayınevine dikkat edilip, eserin içindeki unsurların kısa bir açıklaması okunarak incelemesi gerçekleştirilmelidir.
(*) : Notlar başlığındaki bütün kısımlar:
İLAHİ KOMEDYA-CEHENNEM
Yazar: Dante Alighieri
Yayınevi: Altın Kitaplar Yayınları
Baskı: 14. Baskı - Ekim 2020
kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.
Comments