YORUMLAR:
Jack London tarafından 1910 yılında kaleme alınan distopik bir hikaye mahiyetindeki eser, özellikle pandemi döneminde ibretle okunması gereken kitaplardan birisi olarak göze çarpmaktadır.
Dünya çapında meydana gelen teknolojik gelişmeler neticesinde ortaya çıkmış olan ölümcül bir virüs ile, dünya nüfusu çok kısa zamanda neredeyse tükenme seviyesine gelmiştir. Bu virüs, hastaya bulaştığı andan itibaren en geç 3 saat içinde hastayı öldürmektedir. Ölmeden önce hastaların yüzü kırmızılaşmaya başladığı için hastalığa da kızıl veba denmiştir. Bu salgından sağ kurtulan insanlardan birisi olan bir edebiyat profesörü ise, olayların üzerinden uzun bir zaman geçtikten sonra torunlarına bu zamanları anlatmış ve onlara öğütler vermek istemiştir. Fakat insanoğlunun tarih boyunca gelişmiş çağlara gelip sonrasında bir tufan ya da bir felaket sebebiyle yeryüzündeki eserleri ve birikimlerinin silinmesinin örneklerinden birisi olarak eserdeki hadiseler işlenmiştir.
Eserin özellikle pandemi sürecinde okunması halinde sanki yeni yazılmış bir felaket romanı gibi hissedilmesi mümkün olsa da, yukarıda da belirtildiği üzere, daha Avrupa’yı kasıp kavuran vebadan dahi önce kaleme alınmış olması, yazarın gerçek manada özgün bir eser kaleme aldığının en net örneklerinden birisidir. İnsanın doğası ve yaradılışına ilişkin de oldukça önemli hususların işlendiği eserde, insanın yeryüzünde ne kadar gelişirse gelişsin bir yerden sonra bu birikimlerin yeniden silinerek kendi kendini imha etme gücünden bahsedilmiştir.
Eserde ayrıca insanın güçlenmeye başlayıp belirli bir refah seviyesine geldikten sonra birbirine karşı düşman olarak kendi soyunu tüketen bir varlık olarak birçok yerde tanımlandığı gözlemlenebiliyor.
Yine eski çağlardan beri insanların, batıl inançlara duyduğu inanışın esasında cehalet seviyesi ile ilgili olduğuna da dikkat çekiliyor. Eserdeki Tavşandudak isimli karakterin, bu konuda oldukça gülünç gelse de günümüzde dahi bazı yerlerde görülebilecek bir inanışa sahip olması önemli bir mesaj ihtiva ediyor. Yazarın evrim teorisi ve insanın doğası ile meydana gelecek felaketler döngüsü içinde çağlarca birbirini takip edecek bir devir daim içinde soyunu devam ettireceği ifade edilen eserde, günümüzde yaşanan bulaşıcı hastalıkların çok daha şiddetli versiyonları ile de karşılaşıldığına ilişkin bilgilendirmeler isabetli bir şekilde belirtiliyor. Bu hususta, hikayenin sonrasında kaleme alınmış olan çevirmenin notlarında ifade edilen bilgilendirmeler de eserin önemini anlama konusunda büyük bir önem taşıyor.
Belirtilen hususlar ışığında, Jack London gibi bir roman yazarından beklenecek tatta ve sürükleyicilikte hazırlanmış olan distopik eserin okunması gerektiğini açıkça belirtmek gerekiyor.
NOTLAR (*):
İnsanoğlu uygarlık yolundaki kanlı ilerleyişine başlamadan önce, ilkelliğin karalığına giderek daha çok batmaya mahkumdur. Sayımız artınca ve herkese yer olmadığını hissettiğimizde birbirimizi öldürmeye başlayacağız.
19. yy’da yaşayan bir yazarın dediği gibi kediler, başına buyruktur. Her zaman öylelerdi. İnsanlar tarafından evcilleştirilmeden önce de öylelerdi, evcil hayvanlar olarak yaşadıkları çağlar boyunca da öylelerdi, tekrar yabani hayata döndükleri günümüzde de öyleler.
Ama sen Tavşandudak, bu batıl inançların içine öylesine batmışsın ki bu gece uyanıp ölüm çubuğunu yanında görsen, kesin ölüp gidersin. Çubukta bir güç olduğundan değil, sen yabani insanların karanlık ve bulutlu zihnine sahip bir yabani olduğun için ölüp gidersin.
Barut tekrar gelecek. Bunu hiçbir şey engelleyemez. Aynı eski hikaye yeniden, yeniden başlayacak. Barut sayesinde insanlar milyonlarca insan öldürecek ve çok ileride bir gün yeni bir uygarlık, sadece bu yoldan, ateş ve kan üzerinden evrilecek. Peki bunun faydası ne? Eski uygarlıklar nasıl yıkıldıysa bu yeni uygarlık da geçip gidecek. O uygarlığı inşa etmek elli bin yıl alsa da geçip gidecek. Zaten her şey geçip gider. Geriye sadece kozmik güç ve madde kalır, onlar da ebediyen devam edecek, sonu gelmez bir akış içinde birbiriyle itişip çekişecek o ölümsüz tipleri ortaya çıkarır: rahibi, askeri ve kralı. Çağların bilgeliği, şu bebelerin ağzında nasıl da dile geliyor… Kimisi savaşacak, kimisi yönetecek, kimisi dua edecek; uygar devletin hayranlık veren, eşi benzeri görülmemiş harikalarının, sonu gelmemecesine, tekrar tekrar kanlı iskeletleri üzerinde yükseldiği tüm diğer insanlarsa büyük ıstıraplar içinde sürekli çalışacak. Mağaradaki kitapları yok etsem de aynı şey; kitaplar olsun veya olmasın, içlerindeki eski gerçekler tekrar keşfedilecek, eski yalanlar tekrar devreye girecek, orada yazılan yaşantılar tekrar yaşanıp sonraki kuşaklara aktarılacak. (Kızıl Veba’nın Sonu)
Elinizdeki roman 1912 yılında İngiltere’de London Magazine’de yayınlandı. 1913 yılının Haziran ve Eylül ayları arasında ABD’de American Sunday Monthly Magazine’de tefrika edildi.
Uçaklar ise Jack London’ın bu kitabı yazdığı yılda henüz sadece kaşiflerin ve maceracıların ilgi alanına giren uçan makinelerdi. I. Dünya Savaşı’nda sınırlı biçimde kullanılacak, savaş sonrasında yavaş yavaş gelişerek havayolu ulaşımında zeplinlerin yerini alacaklardır. Jack London burada uçakların süratine ilişkin bazı rakamlar veriyor. Günümüzde sivil havayolu uçakları bile bin km’ye yakın hız yapabiliyor. Ancak Jack London’ın zamanında bu, çok az insanın akıl edebileceği bir şeydi. London yine de uçakların giderek hızlanacağını, hatta kendi zamanındaki insanların akıl edemeyeceği süratlere ulaşacağını öngörmüştür. Metinde bahsedilen saatte 500 km hıza sivil havacılıkta 1950’lerde ulaşıldı.
Dünyanın en büyük salgın hastalığı, 1340’lı yılların ortalarında Asya’da ortaya çıkıp ticaret gemilerindeki sıçanların üstünde yaşayan pirelerle Avrupa’ya yayılarak 1350’lerin ortalarına kadar etkisini sürdüren veba salgınıydı. En çok ölüme 1347-1351 yılları arasında neden olan salgın, o zaman adı Konstantinopolis olan İstanbul ile İtalya üzerinden Avrupa’ya girdi, bu kıtadaki kalabalık ve sağlık kurallarına pek dikkat edilmeyen şehirlerde kendine çok uygun bir ortam bularak hızla yayıldı. Kıtanın tamamı salgından etkilendi. Özellikle şehir ve kasabalarda yaşayan insanlar salgından kaçmak için köylere ve hastalığın bulaşmadığı yerlere akın ederek salgını oralara da taşıdılar. Hastalık, belirti gösterdiği andan itibaren iki saatle iki gün arasında insanı öldürüyordu. Ölenlerin vücudunun çeşitli yerlerinde kara lekeler görüldüğü için bu hastalığa Kara Veba veya Kara Ölüm de denmiştir. Salgında ölen insan sayısı konusunda kesin bir rakam olmasa da 25 milyondan 200 milyona kadar değişen tahminler yapılmaktadır. Avrupa nüfusunun yarıya yakınının öldüğü ve bu nüfusun tekrar eski düzeyine gelmesinin iki asır aldığı bilindiğinde ne kadar büyük bir salgın olduğu anlaşılır.
Jack London elinizdeki romanı yazarken esinlendiği büyük bir salgın yoktu. 1900’lerin ilk yıllarında San Francisco’da yüz küsur kişinin etkilendiği küçük bir veba salgını görülmüştü. Dünyada yirmi milyon, ABD’de ise 700 bine yakın insanın ölümüne neden olan İspanyol Gribi, 1918’de yani Jack London bu kitabı yazdıktan sekiz yıl sonra ortaya çıkmıştır. (Çevirmenin Notları Sonu)
DEĞERLENDİRME:
Konu: Teknolojinin gelişmesi ile ortaya çıkan bir bulaşıcı hastalık neticesinde insanların neslinin tükenme aşamasına gelmesini ve bundan uzun bir süre sonra insanların kabileler halinde ilkel bir yaşantı ile adeta ilk çağlara döndüğü bir dönemde bulunan ana karakterin torunlarına salgın zamanlarını anlatması konu ediliyor.
Üslup: Hikaye tarzında ve bir solukta okunabilecek uzunlukta yazılan eserde, Jack London’un anlaşılır dili sayesinde okuyucu için en önemli unsurlardan birisinin fazlasıyla sağlanmış olduğu görülüyor.
Özgünlük: İşlemiş olduğu konunun 1910 yılında kaleme alınması sebebiyle eserin ürpertici derecede özgün bir niteliğe sahip olduğunu ifade etmek gerekiyor.
Karakter: Profesör, Tavşandudak ve diğer torunu olacak şekilde toplam 3 ana karakter okuyucu ile sürekli dinamik bir şekilde temas ettiriliyor. Bunun yanında gerekli olay örgülerinin tamamlanması ve birtakım toplumsal mesajların verilmesi açısından birçok yan karakterin kısa ve net bir şekilde tasvir edilebilmesi de detayları seven bir roman yazarından beklenen kalitenin oldukça üzerinde hissediliyor.
Akıcılık: Üslup konusunda ifade edilen hususlar ile kimi zaman sürükleyici bir o kadar da değerli mesajlar barındıran eserin bu unsur bakımından geçer not aldığını belirtmek gerekiyor.
Genel: Yukarıda belirtilen kriterler uyarınca gerçekleştirilen değerlendirmede;
Konu: 8,5
Üslup: 8
Özgünlük: 9
Karakter: 8
Akıcılık: 7
puanlarını alan eserin genel ortalaması ise, 8,1 puan almayı hak ediyor. Bu puan ile, okunması gereken distopik hikayeler arasında olduğunu da okuyucuya açık bir şekilde gösteriyor.
(*) : Notlar başlığındaki bütün kısımlar:
KIZIL VEBA
Yazar: Jack London
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Baskı: 4. Baskı – Ocak 2021
kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.
Comments