top of page

MECBURİYET - STEFAN ZWEIG



YORUMLAR:


Stefan Zweig’in kısa ancak anlamlı öykülerinden birisi olan eserde; ülkesinden savaş nedeniyle kaçan bir sanatçının, kaçtığı ülke tarafından askere celp kağıdı gelmesi sonrasında, tekrar askere ve savaşa dönme hususunda yaşadığı ikilemler konu ediliyor. Bu hikaye aynı zamanda yazarın kendi hayatının hikayesinin de okuyucuya kısaca bir özeti olarak da sunulabilir nitelik taşıyor.


Karısı ile uzun konuşmalar ve tartışmalar neticesinde, askere gitmeye karar veren ana karakter Ferdinand, son ana kadar aklındaki ikilemlerle kendi içinde yüzleşmeye devam ediyor. Ancak bir yandan da bunu bir mecburiyet olarak gördüğü için kaçma iradesine karşı koyarak askere gitme konusunda kendisini yönlendiriyor.


Karısının söylemesine rağmen son güne kadar beklemeden celp kağıdını alır almaz asker alma birimine başvurarak ertesi gün yola koyulmak üzere trene biniyor. Karısının son anda kendisini engelleme çalışmaları da bir sonuç vermiyor. Ancak tren yolculuğu esnasında tam Almanya sınırına gelindiğinde bir grup Fransız askerin, yaralı bir şekilde trene gelerek İsviçre sınırına sığınmaları ve o esnada içinde bulundukları dehşeti görmesi kendi fikrini temelli değiştiriyor. Trenden kaçarak evine aynı gün dönüyor.


Hikaye, olay örgüsü bakımından basit bir konu işlese de, ana karakterin içindeki çatışmalı duyguları net bir şekilde tasvir ederek okuyucusuna yansıtmayı başarıyor. Ana karakterin kararsızlığı Avupalı okuyucular ve toplumlar için belki de sürekli karşılaşılan bir ikilem olsa da, batı toplumunun Türk toplumuna göre en önemli farklarından birisinin de askerliğe bakış açısı olduğu anlaşılıyor. Başkaları için savaşıldığı kanaati ve sürekli bireyselci anlayışa sahip olunması neticesinde ülke müdafaasında sürekli gelgitler yaşayan birçok batılı toplumun da aynası olarak dikkat çekiyor.


Son 200 yıldır gerçekleşen Batılılaşma güzellemelerinin arkasındaki en önemli motivasyonlardan birisinin de özellikle doğu toplumlarındaki milliyetçilik duygularının daha aza indirgenerek düşmanlarını da kendilerine benzetme çabası olduğu iddia ediliyor. Söz konusu eserde ise, bu durumun daha somut bir örnek olarak gösterildiği anlaşılıyor. Bu durum batının özellikle tüm dünya uluslarına karşı ellerindeki avantajları kaybetmemeleri için de savunulan bir görüş olarak hissediliyor.


Sonuç olarak eser, batı toplumunun ülkesine bağlılığını, savaşa olan bakış açısını kısa ve net şekilde anlaşılabilmesi için önemli bir mahiyet teşkil ediyor.


NOTLAR(*):

  1. Tüm dünya yerle bir olurken, insanın kendisi için çalışması bir suç. Günümüzde artık hiç kimse sadece kendisi için hissedemez, kendisi için yaşayamaz.

  2. Dünya onlara izin verdiği sürece güçlüler. Tek bir birey herhangi bir kavramdan daha güçlüdür her zaman, fakat kendisine inanmalı, iradesine sahip çıkmalıdır. İnsan olduğunu ve insan kalmak istediğini unutmamalıdır, işte o zaman etrafını saran, beynini uyuşturan vatan, görev, kahramanlık gibi sözcükler, kan kokan, sıcak, canlı insan kanı kokan boş laflar olarak kalırlar.

  3. Sen özgür olmayı yeterince istemezsen işte o zaman seni ele geçirirler, o zaman deli sen olursun.

  4. Ferdinand başını gökyüzüne kaldırdı, yeryüzünde insanoğlu için kendi yasasının dışında bir yasa olmadığını ve hiçbir şeyin birine bağlı olmak kadar insanı hayata bağlamadığını hissetti.

DEĞERLENDİRME:


Konu: Eserde, ülkesinden savaş nedeniyle kaçan bir sanatçının, kaçtığı ülke tarafından askere celp kağıdı gelmesi ile tekrar askere ve savaşa dönme hususunda yaşadığı ikilemler konu ediliyor.


Üslup: Yazarın kendisine özgü sade ancak bir o kadar da anlaşılır ve net mesajlarını barındıran üslubu, yazarın diğer kitaplarında olduğu gibi burada da kendisini açık bir şekilde gösteriyor.


Özgünlük: Bir dönem öyküsü olarak işlenen eserde, konunun haliyle 2. Dünya Savaşı’nı işlemesi, özgünlük unsuru bakımından eseri öne çıkaran özelliklerden birisi olarak gözükmüyor.


Karakter: Ana karakter Ferdinand ve onun bir yandan diğer iç sesi gibi kendisiyle tartışan eşi arasında gerçekleşen olaylar, esasında ana karakterin kendisiyle yüzleşmesini de okuyucuya açıkça gösteriyor. Bu yüzleşme aynı zamanda batı dünyasının savaşa ve ülkelerinin savaş amacına dair düşüncelerini de okuyucularına ana karakter aracılığı ile iletmeyi başarıyor.


Akıcılık: Üslup bölümünde belirtilen hususlar göze alındığında eserin daha çok psikolojik bir öykü olmasına karşın sürükleyici bir anlatıma sahip olmasına ek olarak kısa olması, okuyucusu için söz konusu unsuru temin etmeyi başarıyor.


Genel: Yukarıda belirtilen kriterler uyarınca 10 üzerinden gerçekleştirilen değerlendirmede:


Konu: 8

Üslup: 8

Özgünlük: 5

Karakter: 7

Akıcılık: 7,5


puanlarını alan eserin genel ortalaması ise, 7,1 puandır. Eserin işlemiş olduğu dönemsel tarihi olaylar ve ihtiva ettiği ideolojik düşüncelerin gözlemlenmesi bakımından okunması gereken eserlerden birisi olduğunun belirtilmesi gerekiyor.


(*) : Notlar başlığındaki bütün kısımlar:

MECBURİYET

Yazar: Stefan Zweig

Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Baskı: 4. Basım – Ocak 2018

kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.

Comentários


bottom of page