top of page

PERDE VE MANA – İBRAHİM KALIN

avukatahmetozdemir

İbrahim Kalın
Perde ve Mana

YORUMLARIM:

 

Mevcut MİT Müsteşarımız ve ülkemizin halihazırda önemli mütefekkirlerinden olan yazar İbrahim Kalın tarafından kaleme alınan eserde, akıl kavramının İslami düşünce sistemi ve batıdaki karşılığına dair mukayeseli bir düşünce yazısı serisi farklı başlıklar açısından işlenerek konu edilmiştir.

 

Eser, günümüz dünyasında özellikle batılı yazarın hüküm sürdüğü hissiyatı verilen akıl ve bilime ilişkin görüşlerin, dinimizde çok daha kapsamlı bir şekilde vücut bulması gerektiğini öğütleyen önemli mesajlar ihtiva etmektedir.

 

Rasyonellik kavramının batının aydınlanma çağından itibaren asıl manasını kaybettiği ve somut bilimlere yönelerek akılın asıl amacı olan erdem ve hikmete ulaşma çabası olmasından uzaklaşması sebebiyle günümüzdeki pragmatik yaklaşımı tenkit edilmiştir.

 

Dinimizde, aklın tek ve basit bir kavram olarak izah edilmeye çalışılması sebebiyle batılı düşünürlerin yaptığı gibi bir ayrıma gerek görülmediği de anlaşılmaktadır. Buradan yola çıkarak düşünüldüğünde dahi İslam felsefesinde aklın en kutsal değerlerden birisi olduğu ifade edilmiş ve hem görünmeyen hem de bilinmeyenlerle sınırlandırılmış insan zihninin doğruya, iyiye ve güzele ulaşmak için ilimle uğraşması gerektiği anlatılmıştır.

 

Dolayısıyla, batıdaki rasyonalizm, aydınlanma, akıl kavramları ile İslami düşünürlerin aynı kavramlara bakış açısı arasında ciddi bir anlayış farkının olduğu açıkça gösterilmektedir. Batının aklı tek bir somut yapıya indirgeyerek görünen dünyamızın gözlemi, çıkarımları ve insana faydalı olacak bir organ olarak gördükleri mefhum; dinimizde hem Allah’ın kudretini kavrayabilmemizi, hem onun hikmeti sayesinde diğer yaratılanlar ile uyum içinde yaşamamızı ifade eden bir muhtevaya sahiptir. Bu sebeple, İslam felsefesinde akıl, iyiyi, doğruyu, güzeli, ahlaklıyı, erdemliyi, faydalıyı ve diğer faydalı insani değerlerin farkında olunarak Allah’ın rızasını kazanmak için yapılan eylemlerin kaynağını ifade eder. Batıda ise, faydalı olan ve somut varlıkları işleyen akıl, görünmeyen dünyaya ve insanın mistik yanlarına dair her türlü düşünce ve bilgiyi bu kavramdan mücerret tutmaktadır.

 

Görüleceği üzere eser, bu yönden aklın ne denli derin manalara gelebileceğini ve insanlık için bu kavramın net bir şekilde idrak edilmesi halinde, insanlığın 200 yıldır içinde bulunduğu sözde rasyonel ve aydınlanmacı anlayışın gerçek manasıyla teşkil edilebileceğini, insana yakışan şekilde bir düzenin tesis edilebileceğini göstermesi bakımından önemli bir kılavuz niteliğindedir.

 

Sonuç olarak eserin, her yaştan insanın fikir ve zikir dünyasını geliştirerek, insanın gerçek hedefini tekrar hatırlaması için okuması gereken önemli kitaplardan birisi olduğunun belirtilmesi gerekmektedir. 

 

ALINTILARIM(*):

 

  1. Akıl, kendi ayakları üzerinde duran müstakil bir araç olmaktan ziyade daha geniş bir varlık, idrak edilebilirlik ve ahlaki düşünce bağlamında işlev gören bir cevherdir.

  2. Kuran’ı Kerim’de karşımıza çıkan akıl ve rasyonalite düşüncesi, evrenin hikmet sahibi bir Tanrı tarafından belli bir amaç için yaratıldığını ifade eden, benim yaratılış metafiziği diye adlandırdığım bir bağlam içinde işlev görür. Bu yaklaşım, dünyanın bir başı ve sonu olduğu ve O’nun zatında başka her şeyin yok olacağı öncülüyle başlar. Başlangıç (mebde) ve son ya da Tanrı’ya dönüş (mead), bizim rasyonel görüş ve ahlaki tercihlerimiz için bir menzil ve ufuk oluşturur.

  3. Aydınlanma Çağı aklı, özerk olduğunu ve kendi kendine yettiğini iddia ederek tarih, gelenek veya din gibi herhangi bir dış otoriteyi kabul etmez. Dini büsbütün reddetmez ama onu bireysel beşeri aklın incelemesine tabi tutar. Dini inanç için sınırlar çizer ve dinin bu sınırlar dışındaki herhangi bir rolünü veya yetkisini kabul etmez.

  4. Kant, aydınlanmayı “insanın kendi kendine dayattığı vesayetten kurtulması” olarak tanımladı. “Vesayet, insanın kendi anlayışını, bir başkasının yönlendirmesi olmadan kullanamamasıdır.” İnsanlık tarihini şekillendiren baskı ve cehaletin çoğuna, insanın kendi toyluğu neden olmuştur.

  5. Horatius “Bir işe başlayan, henüz işin yarısındadır; bilmeye cüret/cesaret et, başla!” diyerek insanın hedefine ulaşmak için sebat etmesi gerektiğini vurgular.

  6. Latincede sapere fiili, lafzi olarak “bil” demektir. Fakat bu bilme, sıradan bir bilme değil, “hikmetle bilmek” demektir. Aynı kökten gelen sapiens kelimesi çıkarımsal/niceliksel değil, hikemi bilgiyi ifade eder. Homo sapiens, niceliksel olarak bilen canlı değil, eşyaya hikmet nazarıyla bakan varlık demektir.

  7. John Dewey’in pragmatizm felsefesiyle, insan için değerli olan, ona pratik yaşamında kolaylık ve konfor sağlayan şeylerdir. Çağın ruhunu ifade eden pragmatizm, her tür aşkın ilkeyi ve değeri, pratik faydaya indirger.

  8. Batı metafizik tarihinde büyük bir felsefi dönüşümün sonucu olarak ortaya çıkan çıkarımsal akıl (reason) – sezgisel akıl (intellect) çatallanmasına temas etmemiz gerekiyor.

  9. İslam geleneğinde böyle bir ayrım hiçbir zaman yapılmadı. Akıl kelimesi, yukarıda tartıştığımız iki bağlam içinde hem çıkarımsal hem de sezgisel akıl anlamına gelir.

  10. Özgürlük, tüm sınırların ve kuralların kaldırılması değil, aklın erdemle birlikte kullanılmasıdır.

  11. Sokrates’in hatırlattığı gibi insan bilerek yanlış yapmaz. Önce kendini yaptığı şeyin yanlış olmadığına ikna eder, ondan sonra o fiili işler.

  12. Din ancak akıl ile açıklık kazanıp anlaşılır hale gelebilir. Akıl temel, din de bina gibidir. Bina olmadığında temel bir işe yaramaz. Temel olmadığında da bine sağlam olmaz.

  13. Düşünme sadece varlıkların fiziksel özelliklerini veya kavramların mantıksal ilişkilerini sayıp dökmek değildir.

  14. Akıl iki türlü çalışır: Doğuştan gelen biçimiyle içeriden dışarıya doğru ve edinilmiş biçimiyle dışarıdan içeriye doğru.

  15. Akıl hakikati yansıtan bir ayna haline geldiğinde -ki bu çok ciddi bir çalışmayı, dikkati ve gayreti gerektirir- hakikatin kaynağı olan ilahi varlıktan bir iz taşır. Aklın ışığı, hakikatin bu ışığından gelir. Perde kalktığında ortaya çıkan mana, aklı aydınlatır.

  16. İnsan aklı, olgular ve kavramlar arasında yatay yönde bir hareket yapar ve bunları birbirine bağlar. Dikey yönde ise aşağıda olanı yukarıdakiyle ilişkilendirir. Kur’an, nedenselliğin bu iki ekseninin, yani fiziksel nedenler dünyasını düzenleyen yatay eksen ile doğal dünyaya “ilahi buyruğu” emir getiren dikey eksenin birbirine yaklaşarak birleştiği konusunda ısrar eder.

  17. Gerçeklik çok katmanlı ve çok boyutlu olduğu için tek bir bilişsel yöntemle idrak edilemez. Görünmeyen dünya, yalnızca Tanrı tarafından bilinen varlık alanını ifade eder.

  18. Hikmet olarak tefekkür, bir şeyin nedenini ve gerekçesini ortaya koyar. “Nasıl” dan önce “neden” sorusunu cevaplar çünkü “neden” sorusu, bütün soruların başıdır.

  19. Hikmet yolunda bilgi de yöntem de iyi, doğru ve güzel olmalıdır. Doğru bilgiye yanlış yöntemlerle ulaşamayız. Bugün İslam dünyasının temel sorunlarından biri de burada yatıyor: Hayatımızda çok fazla hüküm var fakat o kadar az hikmet var. Hikmeti olmayan hüküm kör, hükmü olmayan hikmet topaldır. Tefekkür, hikmet ile hükmetmek, hüküm ile hikmeti korumak ameliyesinin bir diğer adıdır.

  20. Hikmet, iyi doğur ve güzel kavramlarını eş zamanlı olarak kavramaktır, zira bir şey doğruysa iyidir ve iyiyse güzeldir. Doğru olan bir şeyin kötü, iyi olan bir şeyin çirkin olması muhaldir. (olamaz, imkansız) Dolayısıyla iyi, doğru ve güzel kavramları bir bütündür ve bunları birbirinden ayırmak mümkün değildir.

  21. Japoncada kokoro kelimesi kalp, zihin, akıl ve ruh demektir. Bu kavram, Japon kültür ve düşüncesinde insanın içsel bütünlüğünü ve evrenle olan uyumunu ifade eder.

  22. Varlık (vücud) kelimesi Kur’an’da geçmez. Ancak yaratılış dünyasının sunulduğu kavramsal çerçeve, Tanrı’nın yaratıcı eyleminin zuhur ettiği bir varoluş düzenine işaret etmektedir.

  23. Vücud, ilme tekaddüm (geçmiş bulunma) eder. Varlık, bilgiden önce gelir ve onu ihata (kuşatma, kavrayış) eder. Varlık somuttur, dinamiktir, kuşatıcıdır. Buna mukabil insan zihni, soyut kavramlarla iş görürü. Varlığı, zihnin anlayabileceği soyut ve genel geçer bir mefhum haline getirir.

  24. Akıl, Allah’ın yarattığı ilk şeydir, zira Allah şeyleri belli bir düzen ve ilkeye göre yaratır. Dolayısıyla “akıl, ilahi olana en yakın şey”dir.

  25. Aklımızı “görünür dünyadaki” işaretleri okumaya ikna ederek kullanabilirsek, doğru düşünme yoluyla, rasyonel anlamda tutarlı bir Tanrı ve evren anlayışına ulaşabiliriz.

  26. Aydınlanma çağı aklının başarısızlığının yarattığı boşluk, küresel hiper-kapitalizmin yeni güçleri, nihilizm ve narsizm kültürü ve bilimsel kibirle doldurulmuştur.

  27. İnsan olmanın anlamını geri kazanmak için insanın “düşünen bir varlık”, yani gören, duyan, dinleyen, karşılaşan, cevap veren, tepki gösteren, tefekkür eden, seven, koruyan, beşeri aklın diğer eylemlerini yerine getiren ve parçası olduğu büyük gerçeklik vizyonunu asla kaybetmeyen bir varlık olarak yeni bir akıl kavramına ihtiyacı vardır.

  28. Akıl, bizi özümüze bağlayan ve koruyan bir işlev görmeye başladığında hemcinslerimizle, varlık alemiyle ve Yaratıcı’yla uyum ve ahenk içinde yaşamak da mümkün hale gelecektir.

 

DEĞERLENDİRMELERİM:

 

Konu: Eserde, akıl kavramının İslami düşünce sistemi ve batıdaki karşılığına dair mukayeseli bir düşünce yazısı serisi farklı başlıklar açısından işlenerek konu edilmiştir.

 

Üslup: Yazarın anlatımında cümlelerin kısa ve öz bir şekilde verilmek istenen mesajı sahih bir şekilde okuyucusuna ilettiği görülmektedir. Bununla birlikte, yazarın geniş kelime dağarcığının okuyucu tarafından ilk sayfalardan itibaren fark edilebileceğinin ifade edilmesi gerekmektedir. Fakat, birçok sözcük günlük hayatta karşılaşabileceğimiz kelimelerden olduğundan yalnızca bazı önemli kavramların anlamları parantez içinde belirtilmiştir. Bu yönüyle her okuyucu tarafından anlaşılabilecek bir kelime dağarcığının kullanıldığının belirtilmesi isabetli olacaktır.

 

Özgünlük: Eser, işlediği konu ve türü yönüyle kurgusal bir romandan beklenebilecek özgünlük kriteri ile değerlendirilmemelidir. Ancak, akıl kavramını işleme yöntemi ve mukayeseli şekilde bu kavramı iki farklı kültürel ve tarihi anlayışa göre değerlendirebilmesi açısından kendi türüne göre özgün sayılabilecek kitaplardandır.

 

Karakter: Eser, niteliği itibariyle bu kategoride değerlendirilmeyecektir.

 

Akıcılık: Üslup bölümünde ifade edilen hususlar dikkate alındığında eserin, genel olarak akıcı bir anlatıma sahip olduğu belirtilmelidir. Geniş kelime hazinesinden kaynaklanan bazı sözlük kullanımlarına ihtiyaç duyulabilse de bu durum okuma sürecini aksatacak seviyede değildir. Bununla birlikte eserin, sürükleyicilik açısından değerlendirilmesinin mümkün olmadığının ifade edilmesi gerekmektedir.

 

Genel: Yukarıda belirtilen kriterler uyarınca 10 üzerinden gerçekleştirilen değerlendirmede:

 

Konu: 8,5

Üslup: 8,5

Özgünlük: 7

Akıcılık: 8

 

puanlarını alan eserin genel ortalaması  8 puandır. Eserin 8 barajını yakaladığı ve konusu itibariyle herkesin başucu kitaplarından birisi olmayı hak ettiği belirtilmelidir. İki farklı anlayışın kıyaslamalı şekilde farklarının açıkça görülebilmesini sağlayan eser, İslamiyet’in akla ve insana ne kadar önem verdiğini tekrar gözler önüne sermektedir.

 

(*) : Alıntılarım başlığındaki bütün kısımlar:

PERDE VE MANA

Yazar: İbrahim Kalın

Yayınevi: İnsan Yayınları

Baskı: 7. Baskı – Şubat 2023

kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.

Kommentare


bottom of page