YORUMLAR:
Ömer Seyfettin’in 21 seçme hikayesinin yer aldığı eser, ülke insanımızın halinden kimi zaman ironi kimi zaman da trajik bir şekilde bahsetmektedir.
Yazarın eserinde görülen hikayelerin ekseriyeti dikkatli bir şekilde incelendiğinde Ömer Seyfettin’in didaktik unsurlar barındıran en ünlü hikaye yazarımız olarak atfedilmesi kaçınılmazdır. Öğreticilik unsurunu eserlerinde genelde ya halkın günlük hayattaki absürtlüklerini kinayeli bir şekilde ortaya koyarak insanlara göstermeye çalışması ile ya da bu durumların ne kadar trajik sonuçlara yol açabildiğini göstererek okuyucuya hissettirmektedir.
Neredeyse bütün hikayelerde okuyucuya çıkarılması gereken dersi olaylar üzerinden veren yazar, doğrudan ana mesajı iletmekten ziyade okuyucunun bu mesajları örneklendirme yöntemleri ile hikayedeki olaylardan çıkarmasını arzu ettiğini açıkça hissettirmektedir. Yeri geldiğinde de bu mesajları hikayedeki karakterlerin diyalogları ile iletmektedir.
Ülkemizin 20. Yy’da çıkarmış olduğu en iyi hikaye yazarı olarak dahi addedilebileceği seviyede eserler kaleme alan yazar, bu eserdeki hikaye derlemeleri ile bu unvanı sonuna kadar hak ettiğini göstermektedir.
Osmanlı’nın dağılma sürecindeki savaşlarda piyade olarak aldığı uzun görevlerin yanı sıra döndüğünde öğretmenlik mesleğine başlamasıyla yalnızca öğrencilerini değil, ülkenin insanlarını da eğitmeyi belirli seviyeye kadar başarabilmiş yazarlardan birisi olduğunu günümüzde herkesin kabul ettiği bir yazar haline gelmiştir. Eserlerinde kullandığı didaktik yöntem ve net üslubu sayesinde halkı daha geniş çerçevede eğitmeyi amaçlayan başarılı bir muallim olduğunu da okuyucularına açıkça hissettirmektedir.
Sonuç olarak eserin, her Türk bireyi tarafından hangi yaşta olursa olsun tekrarlanarak incelenmesi gereken kitaplardan birisi olduğunun ifade edilmesi gerekmektedir. Tarihin aynı hatalarla tekerrür etmemesi için ülkemizin bu dersleri yaşayan ve aktaran münevverlerden faydalanması şarttır.
ALINTILAR(*):
Kendileri, yeni nesil okudukça, anladıkça, erkeklere yaklaştıkça iptidai kadınlıklarından, dişilikten uzaklaşıyorlar, ruhlarda bir isyan, bir ihtilal tutuşuyor, eski kadınlığın zevk-i saadete vesile addettiği dişilik kayıtları kendilerine ateşten ve demirden bir zincir gibi geliyordu. (Bahar ve Kelebekler Hikayesinden Alıntılar)
Eğer bir sene hizmet ederek aldığı, “yolunu izini bilmediğin yere gitme!” nasihatini aklına getirmeseydi girdapta boğulacaktı. İkinci sene aldığı, “Emanete hıyanetlik etme!” nasihatini hatırından çıkarsaydı yolda somunları kıracak, altınlar meydana çıkacak, sonra hemşerileri gibi soyulacaktı… Ona İstanbul’dayken aylık verseydi ihtimal ötede beride yiyecek, biriktiremeyecekti. Yahut sılaya dönerken meydanda geçireceği için bir kazaya uğrayacaktı. Durmuş daha ziyade düşündükçe akılın paradan kıymetli olduğuna iman etti. Akıl olmazsa para hiçbir işe yaramazdı. (Üç Nasihat Hikayesinden Alıntı)
Muhariplerden biri kuştu. Tahtın önünde serili kaftanı topladı. Türk elçisine yetişti: “Buyurun. Kaftanınızı unutuyorsunuz..” Muhsin Çelebi durdu, güldü. Çıktığı kapıya doğru dönerek şahın işiteceği yüksek bir sesle, “Hayır, unutmuyorum. Onu size bırakıyorum. Sarayınızda büyük bir padişah elçisini oturtacak seccadeniz, şilteniz yok… Hem bir Türk yere serdiği şeyi bir daha arkasına koymaz… Bunu bilmiyor musunuz?” dedi. (Pembe İncili Kaftan Hikayesinden Alıntı)
Deli pazarı bok pazarı: Deliyle pazarlık yapılmaz, iş görülmez anlamında kullanılan bir atasözüdür.
Nadan (cahil, kaba) ile sohbet etmek güçtür bilene, çünkü nadan ne gelirse söyler diline (Nadan Hikayesinden Alıntı – Atasözü)
Altı- yedi sene evvel gördüm ki herkes bıyıklarını Amerikanvari kesiyor. Benim de hemen kestirdim tabii tahmin edersiniz. Ah, evet ben de kestirdim. Ben de palabıyıklarımı sırf taklitçilik gayretiyle kestirdim, hakikaten Darwin’in istediği gibi ecdadıma benzedim.
Annem bıyıklarımı görünce “Bıyıklarını farmasonlar (Mason, halk ağzında dinsiz, imansız.) keserlermiş. Demek sen de farmasonmuşsun! Verdiğim süt sana haram olsun.” Dedi.
Babam ise “Bir daha sakın buraya geleyim deme… Çünkü artık bıyıkların çıksa bile namusun yerine gelmez…” dedi.
Sokakta beni gören hoca ise “Sizin gibi şık gençleri sünnetli görmek bizim için en büyük bir iftihardır!” dedi. Anlamadım. Hassaten bir yere bakmak istemiyormuşum gibi yavaşça gözlerimi önüme indirdim. Tekrar sordum: “Fakat sünnetli olduğumu nereden anladınız efendim?” Hoca güldü: “İşte bıyıklarınızı kestirmişsiniz ya oğlum” dedi, “bu sünnet-i şerif değil midir?” (Kesik Bıyık Hikayesinden Alıntılar)
Ali Hoca avukatının heyecanını anlayamıyordu. Ondan yeni hakimin methini uzun uzadıya dinledi. Bu zat rüşvetin, hediyenin korkunç bir düşmanıymış! En haklı davacı kendisine rüşvet vermeye teşebbüs etse o saatte onu haksız çıkarırmış!
Avukat “Hoş geldin be! Ne dersin, davayı kazandık!” dedi. Bu kadar haksız bir hükmü hakimin nasıl verdiğine bir haftadır şaşıyordu. Ali Hoca soğukkanlılıkla, “Benim gönderdiğim koç sayesinde kazandık!” cevabını verdi. Avukat “Evet, ama sen bana, rüşvet düşmanıdır, kim hediye verirse haksız çıkar, dememiş miydin?” “Evet” “Ben de koçu gönderirken kendi ismimi vermedim. Hasmım Muhtar Huysuzoğlu’nun ismini verdim.” İhtiyar avukatın kalem elinden düştü. Arkasına dayandı. Karşısında parlayan minimini siyah gözlere bakakaldı. (Rüşvet Hikayesinden Alıntılar)
Tarlan varsa içinde ol, teknen varsa kıçında ol (Yüz Akı Hikayesinden Alıntı – Atasözü)
Sermet Bey dokununca kaybolmadığı için bu hayalin peri filan olmadığını hemen anlamıştı. Peşini bırakmadı. Kovaladı. Çamlığın sonundaki alçak duvara dayalı bir tahtaya tırmanırken yakaladı. Hayal bir türlü beyaz çarşafı başından bırakmak istemiyordu. Sermet Bey zorla çekti. Sakalı bıyığına karışmış Hacı Niyazi Efendi’yi görünce şaşırdılar.
Hacı Niyazi Efendi mihaniki (düşünmeden, mekanik bir şekilde) bir hareketle kalemi kaptı. Sermet Bey’in kelime kelime söylediklerini tereddüt etmeden yazdı “Kiracım Sermet Bey’den köşkün altı senelik kirası olan bin seksen lirayı peşinen aldım.”
Sermet Bey’in iki senedir köşkte oturabildiğine herkes hayrette kaldı. Komşuları Hacı Niyazi Efendi’ye, “Galiba senin evin ecinnileri başka eve göç ettiler. Yeni kiracın hiç çıkacağa benzemiyor!” dedikçe evvela sararıyor, sonra kızarıyor, şu cevabı homurdanıyordu: “Ne aptes ne oruç ne namaz ne niyaz… Karılı erkekli, çoluklu çocuklu hepsi akşamdan sabaha kadar sarhoş! Ayol onlara ecinni değil şeytan bile görünemez!” (Perili Köşk Hikayesinden Alıntılar)
Başlı başına bir alem olan taşrada mektep de başka bir alemdir.
Muallimlerin vazifesi çocuklara eski hayatın terbiyesini ibram (ısrarla rica edip üzerine düşmek) etmektir.
“Nargilenin marpucunu sarkıttım.” “Eey?” “Kurbağalar onu yılan sandılar. Hemen dibe kaçtılar..” Fakat taşra hayatının bir vasfı da sır saklamaktır. Bahir Hoca, “Saf adamların itikatlarını bozmamalı. Onlara ilmi hakikatlerin lüzumu yok. Sakın marpucu kurbağalara gösterdiğimi kimseye söyleme! Varsın nefes ettim bilsinler” dedi. Bütün kasaba halkı hocanın nefes kerametini işitti. Hatta Bektaşiler de buna şahitti. Doktorun bile şüpheleri yavaş yavaş gevşedi, eridi. Bahir Hoca’nın bir üfürüşte kurbağaları susturduğundan bahsolunduğu vakit, zavallı boynunu büküp, “Dünyada ne kadar meçhul var. İlmimiz bu meçhulün yüz milyarda biri bile değil!” der, o her vakit ki şuh (neşeli, serbest) kahkahasını atamazdı. (Kurbağa Duası Hikayesinden Alıntılar)
DEĞERLENDİRME:
Konu: Yazarın seçme hikayelerinin yer aldığı eser, ülke insanımızın halinden kimi zaman ironi kimi zaman da trajik bir şekilde bahsetmektedir
Üslup: Yazarın herkesçe bilinen yalın ve net anlatım biçimi sayesinde hikayeler hem kısa hem de sayfalarca uzunluktaki romanlardan daha anlamlı mesajlar içermeyi başarabilen bir yapıya sahiptir. Bu üslup ilk bakışta herkese kolay ve sade olarak gözükse de yazarın başardığı üslup seviyesinin benzerinin ne ülkemizde ne de dünya edebiyatında çok nadir örneklerinin olduğunun dikkate alınması gerekmektedir. Dünya edebiyatında bu anlatıma en benzer üslup tarzının Stefan Zweig eserlerinde de görüldüğü söylenebilir.
Özgünlük: Eserdeki hikayeler toplumsal olaylara yönelik gündelik hayatı işlediğinden konu bakımından özgün mahiyette değildir. Ancak eserin amaçlarından birisinin özgünlük olmadığının ifade edilmesi gerekmektedir.
Karakter: Eserdeki karakterler, genel anlamda bütün hikayelerde maksimum 3 ya da dört kişiden tekabül ettirilmektedir. Bunun da amacı hem hikayelerin kısa olması sebebiyle gereksiz karakter kalabalığı yaratılmasının önüne geçilmesi hem de asıl verilmek istenen mesajlarda karakterlerin aracı niteliği sebebiyle eseri daha işlevsel hale getirmesidir.
Akıcılık: Üslup bölümünde bahsedilen unsurlar uyarınca eserin sürükleyici olay örgüleri ile kimi zaman heyecanlandıran nitelikleri bulunmakla birlikte, bu unsurun olmadığı eserlerde ise, akıcılık unsurunun üslup sayesinde sağlandığı aşikardır.
Genel: Yukarıda belirtilen kriterler uyarınca 10 üzerinden gerçekleştirilen değerlendirmede:
Konu: 8,5
Üslup: 9
Özgünlük: 5
Karakter: 8,5
Akıcılık: 9
puanlarını alan eserin genel ortalaması ise, 8 puandır. Özgünlük yönünden almış olduğu puan dikkate alınmadan diğer unsurları değerlendirilmesi gereken eserin yukarıda da bahsedildiği üzere her yaş grubu insan tarafından tekrar tekrar okunması gereken eserlerden birisi olduğunun ifade edilmelidir.
(*) : Alıntılar başlığındaki bütün kısımlar:
PERİLİ KÖŞK VE SEÇME HİKAYELER
Yazar: Ömer Seyfettin
Yayınevi: Can Yayıncılık
Baskı: 1. Baskı – Eylül 2020
kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.
Comments