YORUMLAR
Niccolas Macchiavelli tarafından kaleme alınan eserin önsözünde ifade edildiği üzere; yazarın sıradan vatandaş tanımı Aristotales'in özgür yurttaşlar tanımından çok farklıdır. Çünkü yazar, vatandaşları önemsiz ve sıradan olarak görmektedir. Bu konuda Aristotales'in görüşünden farklı olarak devletin temel unsurunun toplum değil prensin yani yöneticinin olduğunu vatandaşın onun iradesine bağlı olan bir toplum olduğunu ifade etmektedir. Dolayısıyla iktidarın asıl amacı halkın esenliği ve refahı değil, devletin istikrarı ve kurulu düzenin idame ettirilmesidir. Cömertlik ve merhamet gibi hususlarda ise yöneticinin bu özelliklere sahip gibi gözükmesinin önemli bir unsur olduğunu ifade etmektedir. Yani önemli olanın erdemli olmak değil öyle gözükmek olduğunu çünkü bir prensin gerektiğinde erdemli değil acımasız veya sözünde durmaması gerektiğini de savunmaktadır.
Yukarıda belirtilen ilke uyarınca kaleme alınmış ve döneminin Floransa'sı için kaleme alınmış olan eserde, yazarın asıl amacı bir dönem siyasetle de uğraşmış olması sebebiyle ülkenin prensine (yani hükümdarına) yönetime ilişkin öğütler mahiyetinde olan bu eseri hediye etmek olmuştur. Birçok yönden ülkenin toplumsal yapısı, ülkenin komşu ve düşmanları değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmeler kısmen dönemin Avrupa'sına ve doğu dünyasına ışık tutabilecek mahiyettedir.
Öncelikle Türklere dair gerçekleştirilen değerlendirmelerde, Türk devletlerindeki askerlerin ve halkın devletine olan bağı kimi zaman demokrasi kültüründen uzak olmakla bağdaştırılmış olsa da Avrupalı bir devlet anlayışı kapsamında bunun doğru olduğu düşünülebilir. Çünkü, Avrupa devletlerinin vatandaşlarındaki ülke mefhumu, daha çok bireyselci bir anlayışa sahiptir. Yine Türklerin liderlerine olan bağlarının kulluk anlayışından geldiğini ifade etmek de Türk devletlerinde devlete duyulan itimadın anlaşılamayarak bu durumun yalnızca şahsa karşı duyulan bağlılıktan kaynaklandığını ileri süren yazarın Türk devlet yapısını tam olarak idrak edemediğini göstermektedir. Türkler tarihleri boyunca inanmadıkları ve güvenmedikleri liderin yanında yer almayı seçmemiştir. Liderlerine olan bağlılıkları ancak onlara güvendiklerinde söz konusu olan bir unsur olarak dikkat edilmesi gereken bir detaydır. Dolayısıyla, bahsedilen hususlar söz konusu olduğunda, yeri geldiğinde devleti için hükümdarı nezdinde kendisinden fedakarlık sağlamayı gereksiz ve anlamsız bulan bir anlayış ile Türk devlet yapısının değerlendirilmesi pek mümkün değildir.
Bununla birlikte yazar, diğer Avrupa devletlerine ilişkin olan değerlendirmelerinde prensini ülkelerin birtakım sosyolojik yapılarına göre uyarmayı ve öğüt vermeyi de ihmal etmemiştir. Bu kısımlar, notlar kısmından ulaşılabileceği için açıkça yorum yapmak yerine sizin takdirinize bırakmayı daha uygun bulduğumdan daha fazla değerlendirmeyeceğim. Sonuç olarak eser, döneminin Avrupa'sını ve sınırlı da olsa dünyaya yönelik bir siyasi ve sosyolojik değerlendirme mahiyeti ihtiva etmektedir.
NOTLAR (*):
Türk'ün ülkesini işgal edebilmedeki zorlukların nedenleri;
1. Hepsi sultanın kulları oldukları ve ona bağlı oldukları için satın alınmaları daha zordur.
2. Satın alınsalar bile diğer insanları peşlerinden sürükleyemeyecekleri için fazla yararlı olmaları beklenemez.
Bu sebeplerle Türk'e saldıracak olan kişi onu tam birlik içinde bulacağını düşünmek zorundadır ve oradaki kargaşalar yerine kendi güçlerine bel bağlamak zorundadır.
Ele geçirilen devletler kendi yasaları ile özgürce yaşamaya alışkın iseler onları elde tutmanın 3 yolu vardır;
1. Onları yıkmak,
2. Kişisel olarak oraya gidip yerleşmek,
3. Sonuncusu ise, onlardan vergi alarak ve devletin sana karşı dostluğunu koruyacak olan az sayıda kişiden bir yönetim kurarak kendi yasalarıyla yaşamaya bırakmaktır.
Her ne kadar 3. seçenek bunların arasında en mantıklısı olarak görülse de yazar tarafından en mantıklı çözüm olarak yıkım gözükmektedir. Çünkü özgür yaşamaya alışmış bir şehre egemen olup onu yok etmeyen bir kişi o şehir tarafından yok edilebilir demektedir.
Yeni bir düzen getirmeye çalışmaktan daha zor, başarı olasılığı daha kuşkulu ve yönetilmesi daha tehlikeli bir şey yoktur. Çünkü eski düzenden çıkarı olan herkes yeni düzeni getirene karşı düşman olur fakat yeni düzenden çıkarı olanlar ise ılımlı birer müttefiklerdir. Bu ılımlılık kısmen yasaları yanlarına almış olan hısımların yarattığı korkudan, kimi zaman da kendileri net olarak yaşamadıkça yeni şeylere inanmayan insanların kuşkuculuğundan kaynaklanmaktadır. Bu yüzden düşman olanların hırsına karşı ılımlı müttefiklerin desteği her zaman çekimser olacak ve prens için tehlike arz edecektir.
Başkalarının silahları ve talihleri ile ele geçirilen prenslikler üzerine Macchiavelli'nin iki adet önemli unsurlarının olduğunu ifade eder. Bunlar, onlara devleti bağışlayanın iradesi ve talihi. Çünkü bu kişiler konumlarını korumayı bilemez ve beceremezler. Çünkü hep sıradan bir kişi olarak yaşamış ve bu yüzden de zeki ve özel yetenekleri yoksa komuta etmeyi bilmesi pek olağan hayatın akışına uygun düşmemektedir.
Yalnızca prensler ve ordusu olan cumhuriyetler çok büyük ilerlemeler kaydediyorlar, paralı ordular ise olsa olsa zarar veriyor. Kendi ordusu olan bir cumhuriyetin yurttaşına itaat etmesi, ordusu yabancı askerlerden oluşan bir cumhuriyete göre daha zor.
İtalya imparatorluğu son birkaç yüzyıldır İtalya'da güç kaybetmeye ve Papa'nın da gitgide güç kazanmasıyla birlikte İtalya devleti parçalanmaya başladı. Çünkü birçok şehir soylulara karşı silaha sarıldı. Daha önce imparatorun desteklediği soylular, bu şehirler baskı altında tutuyordu ve Kilise, yeryüzündeki gücünü artırmak için onları destekledi. Birçok başka şehirde ise, sıradan yurttaşlar prens oldular. Dolayısıyla İtalya neredeyse bütünüyle Kilisenin ve birkaç cumhuriyetin eline geçince, silahtan anlamayan rahiplerle öteki yurttaşlar, yabancı asker tutmaya başladı. Bu tür askerlere itibar kazandıran ilk kişi, Romagnalı Albego Conio'ydu. Onun öğrettiklerinden yola çıkarak başkalarnın yanı sıra Braccio ile Sforza kendilerini gösterip yaşadıkları dönemde İtalya'da egemen oldular. Tuttukları yol öncelikle kendi saygınlıklarını artırmak için piyadelerin saygınlığını ellerinden almak oldu. Bunu şunun için yaptılarkendi devletleri olmadığı ve bu işle geçindikleri için az sayıda piyade onlara itibar kazandırmıyor, çok sayıda piyadeyi ise onlar besleyemiyordu. Bu yüzden süvarilerle yetindiler. Çünkü makul sayıda süvariyle karınları doyuyor ve saygınlık kazanıyorlardı. İş öyle bir hale gelmişti ki, 20 bin kişilik orduda 2000 piyade bile bulunmuyordu. Bunun ötesinde, kendilerini ve askerlerini korku ve yorgunluktan sakınmak için ellerinden geleni yapıyor, çarpışmalarda birbirlerini öldürmüyor, tutsak alıyor ve kurtulmalık istemiyorlardı. Geceleri şehirlere saldırmıyorlar, şehirlerdeki askerler ise işgalcilerin çadırlarına baskın düzenlemiyorlardı. Ordugahın çevresine ne siper kazılıyor ne duvar çekiliyordu ve kışın da sefere çıkmıyorlardı.
Bizans imparatoru komşularına karşı koyabilmek için Yunanistan'a 10 bin Türk getirdi. Savaş bitince Türkler geri dönmek istemedi. Bu ise Yunanistan'ın inançsızların kölesi olmasına sebep oldu.
Sonuç olarak galip gelmek istemeyen kişi yardımcı askerlerden yararlanır. Çünkü yardımcı askerler paralı askerlerden daha da tehlikelidir, onlarla bozgun kaçınılmazdır. Bütünüyle birlik içindedirler, hep başkasının buyruğuna girmeye hazırdırlar. Oysa paralı askerler bir bütün oluşturmadıkları onları sen bulduğun ve paralarını sen ödediğin için utku kazandıktan sonra sana zarar vermek için daha çok zamana ihtiyaç duyarlar. Kısacası paralı askerlerde en büyük tehlike korkaklık, yardımcı askerlerde ise gözüpekliktir.
Hiçbir şey, kendi gücüne dayanmayan bir iktidarın ünü kadar zayıf ve değişken değildir.
Prensler için cömert kabul edilmek iyi olurdu. Gene de cömertlik, seni öyle bilmelerine yol açacak şekilde kullanılırsa sana zarar verir. Çünkü erdemlice ve kullanılması gerektiği gibi kullanılırsa farkına varılmayacak ve tam tersiyle suçlanmaktan kurtulamayacaksın,. Bu yüzden de bir prens insanlar arasında cömert namını kullanmak istiyorsa hiçbir gösterişli harcama fırsatından kaçınmaması gerekir. Ama böyle davranmakla bir prens bütün kaynaklarını bu tür eylemlerle tüketmiş olacak ve sonunda cömert namını korumak isterse ağır vergilerle halkı ezmek ve para edinmek için yağılabilecek her şeyi yapmak zorunda kalacaktır. Bu da onu uyruklarının gözünde nefret edilen birisi haline getirmeye başlayacaktır. Buna ek olarak yoksulluğa düşeceği için de kendisine duyulan saygı azalmaya başlayacaktır. Madem bir prens bu cömertlik erdemini, o erdemle tanınacağı ama zarar görmeyeceği şekilde kullanamıyor o zaman sağduyulu ise cimri olarak anılmaya aldırış etmemelidir. Çünkü zamanla tutumluluğu sayesinde gelirinin kendine yettiğini, ona savaş açanlara karşı kendisini savunabildiğini, halkını ezmeden çeşitli girişimlerde bulunabileceği görüldükçe giderek daha cömert kabul edilecektir.
Bir prens uyruklarını birlik içinde ve kendine bağlı tutmak için acımasız damgasını yemekten yüksünmemelidir. Çünkü pek az acımasızlık örneğiyle aşırı merhamet yüzünden katliamlara ve soygunlara yol açan karışıklıkların sürmesine göz yumanlardan daha merhametli olacaktır. Çünkü bunlar genellikle bütün toplumu mağdur eder. Prensten gelen yaptırımlar ise tek bireyleri zarara uğratır.
Bir prensin hayvan doğasını iyi kullanabilmesi gerektiğine göre, hayvanlardan tilki ve aslanı seçmelidir. Çünkü aslan kendini tuzaklardan koruyamaz. Tilki de kendini kurtlardan koruyamaz. Öyleyse tuzakları tanımak için tilki, kurtları korkutmak için de aslan olmak gerekir. Yalnızca aslanlık edenler bu işten anlamıyorlar demektir. Bu yüzden, sağduyulu bir yönetici, verdiği tutmak zararına olacaksa ve söz vermesini gerektiren gerekçeler ortadan kalkmışsa sözünü tutamaz, tutmamalıdır da. İnsanların hepsi iyi olsaydı, bu öneri iyi olmazdı ama insanlar kötü oldukları ve sana verdikleri söze bağlı kalmayacakları için sen de onlara verdiğin sözle sadık kalmak zorunda değilsin. Ve bir prens sözünü tutmamasında haklı gerekçeler bulmakta asla zorlanmamıştır.
Kararsız prensler, güncel tehlikelerden uzak durmak için çoğu kez yansızlık yolunu tercih eder ve yıkıma uğrarlar. Ama prens bir tarafın lehine tutumunu güçlü bir şekilde ilan ettiğinde ittifak kurduğu kişi kazanırsa o güçlü olsa ve sen onun insafına kalsan da sana karşı bir yükümlülüğü vardır. Aranızda bir gönül bağı kurulmuştur ve insanlar asla öylesine değerbilmezlik örneği vererek seni ezecek kadar namussuz değildir. Ama ittifak kurduğun kişi yenik düşerse, ona sığınırsın ve elinden geldiği sürece sana yardım eder ve yeniden doğabilecek bir talihin yoldaşı haline gelirsin. İkinci durumda çarpışan tarafların niteliği kazanandan korkmanı gerekitrmeyecek gibi olduğunda taraflardan biriyle ittifak kurman daha da büyük bir temkinlilik olur. Çünkü taraflardan birisinin yıkımına katkıda bulunursun. Kazanan da senin insafına kalır ve senin yardımınla kazanmaması olanaksızdır.
Bir prensin zekasını değerlendirmesinin en iyi yolu yanındaki adamlara bakmaktır. Bu kişiler becerikli ve sadık iseler, bu senyörün bilge olduğu kabul edilebilir. Üç tür beyin vardır; biri kendiliğinden anlar, öteki başkalarının açıkladığını anlar, üçüncüsü ise ne kendiliğinden ne de başkalarının açıklamaları ile anlar. Bunlardan ilki çok iyi, ikincisi iyi üçüncüsü ise çok kötü tercihlerdir. İyi bir danışman ise ikinci türden bir kişi olmalıdır. Prensin anlattıklarının mantıklı olduğunda ona destek verebilmekle birlikte tersi durumlarda da onu uyarmaktan kaçınmamalıdır. Prens danışmanını iyi tutabilmek için onu düşünmeli, onurlandırmalı, zengin etmeli, ona önemli görevler ve yükümlülükler vererek kendine borçlu kılmalıdır. Öyle ki danışman prens olmadan var olamayacağını görsün.
Dalkavuklardan ise kendini sakınmanın tek yolu, sana gerçeği söylemenin seni incitmeyeceğini insanların anlamasıdır. Ne var ki herkes sana gerçeği söyleyebildiğinde saygınlığını yitirirsin. Bu yüzden temkinli bir prens üçüncü bir yol tutmalıdır. Devletine bilge kişiler seçmeli ve yalnızca seçilmiş olanlara kendisine gerçeği söyleme özgürlüğünü tanımalıdır. O da yalnızca onlara danıştığı konularda başkalarında olmamalıdır. Ama her konuda onlara danışmalı ve onlara kulak vermelidir. Sonrasında ise kendi başına ve kendi usulünce karar vermelidir. Ve bu süreçte danışmanlarıyla öyle bir iletişimde olmalıdır ki her biri ne kadar özgürce konuşursa prensten o kadar kabul göreceğini bilsin. onların dışında kimseye danışmayı istememeli alınan kararların arkasında durmalı ve kararlarında ısrarcı olmalıdır.
Savaş gerekli olduğu kişiler için haklıdır ve silahtan başka hiçbir umut kalmadığında silahlar kutsaldır.
Deniz yarıldı, bir bulut gideceğiniz yolu gösterdi, taştan su fışkırdı; buraya gökten ekmek yağdı. Her şey yüceliğinizde birleşiyor. Kalanını siz yapmak zorundasınız: Tanrı özgür irademizi ve şanın bize düşen kısmını elimizden almamak için her şeyi yapmak istemez.
Sorunların neredeyse tamamı başların güçsüzlüğünden kaynaklanıyor. Çünkü bilenlere itaat edilmiyor ve şimdiye dek yeteneği ya da talihi sayesinde başkalarının boyun eğeceği kadar yükselen herhangi birisi olmadığı için herkes kendini bilgili sanıyor. Bunun bir sonucu olarak onca zamandır, geçen yirmi yılda yapılan onca savaşta, bütünüyle bir İtalyan bir ordu olduğunda hep kötü sınav verdi.
DEĞERLENDİRMELER
Konu: Dönemin prensine yani yönetimine yazılmış öğütler ve tavsiyeler niteliğinde olan eser, aynı zamanda diğer ülkelere dair birtakım değerlendirmeler içermektedir.
Üslup: Yazarın üslubu, sade ve anlaşılır bir şekilde verilmek istenen mesajları açıkça ifade etmesini sağlamıştır. Bu yönden üslubun eserin niteliği de dikkate alındığında anlaşılır ve ağdalı olmaması olumlu bir özelliktir.
Özgünlük: Eserin benzer mahiyetindeki birçok siyasetname benzeri kitaplar ve yazıtlar çok daha eski zamanlardan beri mevcut olduğundan özgünlük kriteri bakımından öne çıkan bir niteliği bulunmamaktadır.
Karakter: Eserde, yazar genel olarak karakter kullanmamış daha çok toplum yapısı ve ülke tiplerini incelemiştir. Bu sebeple bu kategoride değerlendirme gerçekleştirilmeyecektir.
Akıcılık: Genel manada, sade ve anlaşılır bir üsluba sahip olan eser, okuyucu için aynı zamanda konuların bütünlüğü ve anlatım şeması bakımından detaylı bir şekilde başlıklandırılmıştır. Bu sebeple metodolojik yönden de anlatım yönünden de akıcı bir niteliğe sahip olduğunu göstermiştir.
Genel: Belirtilen kriterler uyarınca 10 üzerinden gerçekleştirilen değerlendirilmede:
Konu: 8
Üslup: 9
Özgünlük: 5
Akıcılık: 8.5
puanlarını alan eserin, genel ortalaması 7,6 puandır. Özgünlük kriteri bakımından değerlendirilmesi dikkate alınması gereken tali unsurlardan olduğu dikkate alındığında eserin, kesinlikle okunması gerekenler arasına girdiği ve hem hukukçu hem de siyasete ilgi duyan okuyucular tarafından dikkatle incelenmesi gerektiği kanaatindeyim.
(*) : Notlar başlığındaki bütün kısımlar:
PRENS
Yazar: Niccolas Macchiavelli
Yayınevi: Can Yayınları
kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.
Comments