top of page

TANRILAR OKULU - STEFANO D’ANNA


Stefano D'Anna
Tanrılar Okulu

YORUMLARIM:

 

Stefano D’Anna tarafından kaleme alınan eserde, yazarın ana karakter olarak birinci ağızdan anlatımı ile Dreamer isimli ana karakter arasındaki diyalog ve kişinin kendisini keşfetme çabalarına ilişkin yaşanan olaylar ve diyaloglar konu edilmiştir.

 

Eser görüleceği üzere, oldukça felsefi bir yapıya sahip olmakla birlikte ilk bakışta bir kişisel gelişim kitabı gibi gözükse de bu nitelikten çok daha fazlası olduğunu göstermektedir. Ana karakter ile Dreamer arasında sürekli bir diyalog vardır ve Dreamer ana karakteri adeta okuyucu yerine koyarak ona hayatındaki bakış açılarından doğru kabul edilen tabuları önce belirtmekte ondan sonra da bunları nasıl yıkabileceğini izah etmektedir.

 

İhtiva etmiş olduğu birçok düşüncesi yönünden okuyucu tarafından radikal olarak da addedilmeye teşne bir yapısı olduğunun ifade edilmesi gerekmektedir. Örneğin, alıntılarım bölümündeki cümlelerden de anlaşılacağı üzere insanın hafızasını kaybetmiş tanrılar olduğunu ifade eden Dreamer, insanın ancak kendi potansiyelinin farkına vararak oluş düşünü tam olarak kendisini bulması ile elde edebileceğini ifade eder. Hatta insanın bu anlayış ile ölümsüzlüğe yatkın olduğunu dahi iddia etmektedir. Verilmek istenen mesajların çarpıcılığı ile okuyucusuna akılda kalıcı dersler vermek isteyen eserde, bu tarz mübalağalı anlatım biçimleri sıkça kullanılmaktadır.

 

Yine oluşumuzdaki, yapımızdaki durumumuza göre hayatımızda belli olayları farklı biçimlerde ve farklı zamanlarda yaşayıp bunların farkında dahi olmayabileceğimizi ifade etmektedir.. Ancak oluşumuzun farkında olmazsak başımıza gelen olaylardaki geçen zaman aralıklarının bizim kontrol edemediğimizi sandığımız durumlar silsilesi olmaya devam edeceğini eklemektedir.

 

Yazarın, din ve ideolojik görüşlere karşı tamamen uzak durularak insanın kendi düşüncelerini baz alması gerektiğini ifade eden argümanı da esasında bir ideoloji olup insanı bir düşünceye inanca ait kılan bir argüman olarak değerlendirilmelidir. Dolayısıyla verilen mesaj ile mesaj içeriğinin bağlamı çatışma ihtiva etmektedir.

 

Alıntılarım bölümünde insanın kendisi dışında kimseye yardım edemeyeceğini iddia eden yazar,  yine aynı alıntı cümlesinin devamında yalanı yenen insanların başkalarına yardım etme şansı olduğunu iddia etmektedir. Bu argüman ise, en başta kimsenin başkası için bir şey yapamayacağı yönündeki argümanı ile bir çelişki olarak hissedilmektedir.

 

Yazarın yine alıntılarım bölümünde de ifade edilmiş olan stratejik davranmak ve yalan söyleme arasındaki bağa dair düşüncelerine değinmek gerekmektedir. Stratejik davranmak yazarın da deyimiyle elbette yalan söylemek olarak yorumlanamaz. Ancak stratejik davranmanın yalan ifadeler barındırması halinde kişinin kendisini yalancı olarak değil de stratejist olarak telakki etmesi de yazarın diğer bölümlerde bahsettiği üzere kendimize yalan söylemektir.

 

Yukarıdaki paragraflarda değinilmiş olan din ve ideolojik anlayışlara ilişkin kitabın sonlarına doğru farklı bir açıdan yaklaşım gösteren yazar, özellikle inanmadığı bir düşünceye bağlı gibi gözüken insanların taklitçi hayatlarındaki yalan temelli yaşayışa değinmektedir.

 

Görüleceği üzere eser, baştan sonra önemli manifestolarla kaplanmış bir kitap olarak telakki edilmelidir. Bazı fikir ve düşüncelerdeki tutarsız ve birbiriyle çelişen ifadeler dışında genel manada insanın hayatına yön vermesi için mühim mesajlar ihtiva ettiğini belirtmek gerekmektedir.

 

Sonuç olarak eser, özellikle üniversite çağındaki bireylerin okuyup üzerinde düşünmesi gereken önemli mesajlar ihtiva eden kitaplardan birisidir.

 

ALINTILARIM(*):

 

  1. Dünyana teslim ol. Git ve yarattığın şeyi bilinçli olarak kabullen: sabit, cahil bir dünya… ölü bir dünya. Bir kişinin gücü, kendine sahip olmasında ve aynı zamanda kendisine teslim olmasında yatar.

  2. Bağımlı olmak istem dışı bile olsa, her zaman kişisel bir seçimdir. Hiç kimse veya hiçbir şey, seni bağımlı olmaya zorlayamaz; bunu kendin için, ancak sen yaparsın.

  3. Bağımlı olmak, kendi korkularına ve hayali kuruntularına esir düşmüş sağlıksız bir aklın eseridir… Bağımlılık hali, düş’ün terk edilmesinin görünür sonucudur.

  4. Yoksul olmak, kişinin hoşlanmadığı ve yapmayı seçmediği bir iş karşılığında kendi yaratıcılık hakkından vazgeçmesidir.

  5. Gördüğümüz ve dokunduğumuz her şey, her görünen bir görünmeyenden gelir.

  6. Gelecek de, tıpkı geçmiş gibi gözlerinin önüne serilir; ama sen henüz bunu göremezsin.

  7. Bir kişi yaşamındaki olayları değil, yalnızca onları görüsleme biçimini değiştirebilir.

  8. Dreamer bir keresinde sevgi/korku kutuplaşması üstüne konuşurken, sevgi sözcüğünün gerçek anlamını, Latince karşılığı olan a-mors, yani ölümün yokluğu veya ölümsüzlük etimolojisinde bulabileceğimizi açıklamıştı. Aslına bakarsanız, ölümsüz şehir Roma’nın adı da “amor” sözcüğünün tersten yazılmış biçimiydi ve bu bir rastlantı değildi. Roma’ya, kurucusunun ona verdiği içine mühürlenerek ölümsüz yazgısı kazınmıştı.

  9. Ölümün yenilmez olduğu inancı, insanlar için zararlıdır. Ne kadar uzun yaşayacağınız, içinde bulunduğunuz zihinsel durum ve yaşama isteğinizle belirlenir.

  10. Peder S. konuyu bağlarcasına “Yalan söylemek, gizlenmek, şikayet etmek ve kendi sorumluluklarından kaçmaya yeltenmek, hataya ve bölünmeye düşmüş, hayatının amacını unutan insanın taşıdığı yara izleridir” dedi. “İnsanlık, doğuştan kendinin olan haktan bir kez vazgeçince ve bütünlüğünün unutunca, ızdırabına bir son verebilmek için, bir çare olarak ölümü icat etti. İnsan zor bir iş olan, kendisini, kendi eksikliklerini yenmeye çalışmak yerine, ölmeyi yeğliyor. Oysa ölüm bir çözüm değildir. İnsan, daima bıraktığı yerden yeniden başlar”. Lupelius, parçalanmış insanlığın, sadeliğe, bütünlüğe ve gömülü iradesine dönüş yolunu göstermek üzere bir ulaşım aracı, bir sorumluluk okulu olan Tanrılar Okulunu kurmuştu.

  11. Dreamer “Sokrates, anlamak için ölümü kullanmıştır! O fevkalade anda, ölümün, iyileştirme yolunda atılan bir adımdan, bütünlük merdivenindeki uzun bir basamaktan başka bir şey olmadığının farkına varmıştı. Bu onun son ve en büyük öğretisidir”.

  12. Kazanmak demek, kişinin kendisini yenmesi, şüphelerin, korkuların ve bilgisizliğin üstesinden gelmesi demekti.

  13. Lupelius öğrencilerine derdi ki,” dedi ve hemen ardından geçmek bilmeyen kısa bir süre suskun kaldı. Ustasının sözlerini aktarırken dudakları titriyordu, “Sizler unutmuş olan Tanrılarsınız… Hafızasını kaybetmiş Tanrılarsınız.”

  14. Hep aynı olaylarla karşılaşıyorsun, çünkü sende hiçbir şey değişmiyor.

  15. Cenneti yaşayan cennete, cehennemi yaşayan cehenneme doğru yol alır.

  16. Lupelius felsefesine göre, bizim Oluş durumlarımız uygun olayları kendisine çeker ve bu olaylar, bizim içinde bulunduğumuz aynı durumları yeniden yaşamamıza neden olur.

  17. Beklenilmeyen, her zaman uzun bir hazırlık dönemi gerektirir.

  18. İster bilinçli, ister bilinçsiz olsun, kişinin başına dışarıdan gelen hiçbir olay onun rızası olmadan gerçekleşmez. Hiçbir şey insanın düşüncelerinin içinden geçmeden oluşamaz. İste bu yüzden, düşünce en büyük güçtür.

  19. Durumlar, gerçekleşmek için doğru zamanı bekleyen olaylardır.

  20. Düşüncelerimiz kaderimizdir. Düşüncelerimizin kalitesi yükseldikçe yaşam kalitemiz de yükselir.

  21. Dünyadaki yaşam, bir Tanrılar Okuludur. Karışıklık, şüphe, kargaşa, kriz, kızgınlık, umutsuzluk ve acı, tümü büyümek için yararlanılması gereken mükemmel fırsatlardır.

  22. Yaşam olaylardan oluştuğu kadar, hatta çok daha fazlasıyla, ruhsal durumlardan oluşmuştur. Örneğin, bir konferansa ya da tiyatroya gittiğimizde oturacağımız yeri seçenin biz olduğuna inanırız, ya da bu sabah giyeceğimiz elbisenin kendi seçimimiz olduğuna yemin edebiliriz. Aslında oturacak yeri veya giysimizi biz değil, oluş durumumuz seçmiştir. 

  23. Herhangi bir ilahi yargıya bağlı olmayan eşsiz ve özgün yaşantılarında, rastlantıların ve beklenmedik olayların yeri yoktu.

  24. İnsanlar, yıllarca ya da sadece birkaç dakikalığına bir araya geldikleri her anda, mutlaka bir piramit oluştururlar. Parlaklıkları, kütleleri, yörüngeleri ve güneşe olan uzaklıkları gibi bir hesaplamaya göre sıralanan gezegenler gibi, insanlar da kendilerini içlerindeki matematiksel bir hesaba göre, görünmez bir merdivenin basamaklarına yerleştirirler.

  25. Bizler bunu belki de farkında olmadan yaparız, ama diğer yandan yazgımız yaşam kalitemiz ve başımıza gelen olaylar da bu hiyerarşiye saygı göstermek durumunda kalırlar.

  26. Başımıza bir olay geldiğinde içine düştüğümüz psikolojik durumun bir olayın sonucunda ortaya çıktığını düşünürüz. böylece, aslında tam tersi olduğu halde, oluş durumumuzu dışımızda gerçekleşen olaylar ile haklı çıkartırız. Oysa gerçekte, hayatımız boyunca, dışımızda gerçekleşen olayları belirleyen ve önceden ilan eden bizim oluş durumumuzdur. Olumsuz duygularımız, zaman içinde şikayetçi olduğumuz aksilikler haline gelirler.

  27. Daha az ye, daha çok düşle. Daha az uyu, daha çok nefes al. Daha az öl ve ebediyen yaşa.

  28. Bir insanın yaşamı, düşünün gölgesidir, ilkelerinin ve inandığı her şeyin gözler önüne serilmesidir. Herkes kararlılıkla inandığı şeyin, noktasına virgülüne kadar gerçekleştiğini görmüştür. İnsan daima yaratır. Karşısına çıkan engeller ise insanın kendi sınırlarının, çelişen fikirlerinin ve zayıflığının maddeye dönüşmesidir. Kimisi vardır yoksulluğa inanır, kimisi hastalığa tapar, kimisi sürekli olarak kıtlığa ve kısıtlamaya inanır ve kimisi de tüm umudunu suç işlemeye bağlamıştır… İnsan her zaman, kendi oluşunun zindanlarında hapisteyken bile, yaratır.

  29. Zamanı gelince hepimiz kendimiz için belirlediğimiz hedeflere ulaşacağız… Sonunda hepimiz kazanacağız… Hepimiz inandığımız şeye dönüşeceğiz.

  30. Dreamer “Senin en sarsılmaz inancın, en zararlı inanışın, kendin dışında bir dünyanın varlığına, bağımlı olduğun bir şeye veya birisine, sana bir şeyler veren veya senden alan, seni seçen veya suçlayan bir şeye veya birisine inanmandadır” dedi.

  31. En büyük devrim, tüm girişimlerin en büyüğü, hatta tek ve anlamlı olanı, kendini değiştirmektir.

  32. Dreamer “Yeryüzünde hiç kimse seni düşmanından daha çok sevemez”.

  33. Sana yapılan saldırı ve aşağılamalar tüm acımasızlığıyla sürerken, sen içinde gülümsemeyi öğren. Dışarıda savaşman gereken Antagonist (karşıt, düşmanca davranan kişi), içinde hemen bağışlanmalıdır! Bağışlama yalnızca içinde gerçekleşebilir.

  34. Sadece kendisini yenmeyi kafasına koyan kişi antagonistle karşılaşır. Düşüşte düşmanlık olmaz, bu acısız ve serbest bir düşüştür.

  35. İnanmak düşleme sanatına aittir ve düşleyenin en derinlerindeki niteliğidir. İnanmanın (cre-do) kökeninde, yaratıcılık (cre-ed, cre-ation) vardır. Düş, var olan en gerçek şeydir.

  36. Her şey birbiriyle bağlantılıdır, ayrı hiçbir şey yoktur.

  37. Ancak sorumlusu olduğun kadarına sahip olabilirsin.

  38. Dreamer’a göre, tüm sorunlarımızın asıl nedeni, geçmiş anılara veya gelecekle ilgili fantezilere katılıp kalmaktır.

  39. Sahip olduklarınızı, sizin yerinizde olmak isteyenlere verin. O zaman, sahip olduğunuz her şeyin, yaşamınızda en çok bağlı olduğunuz şeylerin, sizi bekleyen olacaklara kıyasla sefalet tuzaklarından başka bir şey olmadığını anlayacaksınız.

  40. Bir insan ne kadar ölüyse, gününü o kadar çok iş ile doldurur.

  41. Aklı başında bir kişi, bulunduğu kültür ortamında, onu aralarına kabul eden kişilerin gelenek, örf, adet ya da dini inançlarına mutlak suretle saygı gösterir. Öz anlayışı ve zekası seçimlerine rehberlik eder.

  42. Adaletsizlikten daha adil bir adalet olamaz! Adaletsizlik adaletin en yüksek modelidir; en objektif! Sıradan insanın haksızlık olarak nitelediği durum, onun eksiksizlik halini ve kavrama seviyesini daha yüksek bir düzeye erişmesini sağlayan bir yaşam kaynağıdır. Haksızlık, merhametin dışavurumudur.

  43. Bilim bir gün aslında bu kadar çok sayıda hastalığın olmadığını keşfedecektir. Görünürdeki çokluklarının ve semptomlarının karmaşıklığının ötesinde, sadece tek bir hastalık vardır: Düşünce.

  44. İnsan anladığı kadardır. İnsanlar farklı anlama düzeylerine sahiptirler. Aralarındaki gerçek eşitsizlik de budur!

  45. Sevgi (a-mors), ölümün yokluğu demektir. Sevmek, kişinin kendisini özünde sevmesi, kendisine verebileceği her türlü zararı ortadan kaldırması anlamına gelir.

  46. Stratejik olarak yaşamak, fırsatçılık demek değildir ve yalan söylemek anlamına da gelmez. Bu bir savaşçının kendi görünüşünü, dünyanın almaya hazır olduğu ve koşulların gerektirdiği şekilde uyarlayarak davranışlarına aktarma becerisidir.

  47. Bir insan sadece düşlediği kadar; zihninde canlandırdığı ve tasavvur ettiği kadar paraya sahip olabilir.

  48. Oluşun gıdası niyet. Aklın gıdası sükunet. Bedenin gıdası oruçtur.

 

DEĞERLENDİRMELERİM:

 

Konu: Eserde, yazarın ana karakter olarak birinci ağızdan anlatımı ile Dreamer isimli yardımcı karakter arasındaki diyalog ve kişinin kendisini keşfetme çabalarına ilişkin yaşanan olaylar ve diyaloglar konu edilmiştir.

 

Üslup: İki karakter arasında sürekli diyalog şeklinde ve kimi zaman ana karakterin anlatımı şeklinde ilerleyen eser, yalın ve net ifadeler ile vermek istediği mesajları müteaddit kez okuyucuya iletmeyi başarmaktadır.

 

Özgünlük: İşlemiş olduğu konu özgün olarak nitelenmese de, insanın yapabilecekleri ve hayatındaki inançlarına ilişkin sıra dışı mesajlar içerdiği belirtilmelidir. Bu yönüyle eser, türüne göre beklenenden daha özgün bir biçeme ve içeriğe sahip denilebilir.

 

Karakter: Eserdeki iki karakter üzerinden ilerleyen kitap, ana karakterin adeta yazarın kendisiymişçesine ilk ağızdan Dreamer isimli yardımcı karakter ile konuşması şeklinde ilerlemektedir. Özellikle Dreamer karakteri ile eserde verilmek istenen mesajlar sürekli sert ve çarpıcı bir şekilde okuyucuya iletilmektedir. Bununla birlikte, okulun kurucusu olduğu ifade edilen Lupelius'un öğretileri de Dreamer'in ağzından ana karaktere ve okuyucuya aktarılmaktadır.

 

Akıcılık: Üslup ve diğer unsurlarda bahsedilen hususlar dikkate alındığında eserin, sürükleyici bir kitap olmadığı türünden de açıkça anlaşılabilmektedir. Ancak genel manada akıcı bir dile sahip olduğu ifade edilebilir. Akıcılık yönünden tek eksik yönü ise, kitabın bazı mesajları farklı bölümlerde tekrarlayarak okuyucuya vermesi olarak ifade edilebilir.

 

Genel: Yukarıda belirtilen kriterler uyarınca 10 üzerinden gerçekleştirilen değerlendirmede:

 

Konu: 8,5

Üslup: 8

Özgünlük: 8

Karakter: 8

Akıcılık: 7

 

puanlarını alan eserin genel ortalaması ise, 7,9 puandır. Neredeyse 8 barajına ulaşmış olan ve içerdiği mesajlar ile önemli hayat dersleri veren eserin, yorumlarda da belirtildiği üzere bilhassa üniversite çağındaki öğrenciler tarafından okunarak hayata bakışlarını sorgulamaları büyük bir önem arz etmektedir. 

 

(*) : Alıntılarım başlığındaki bütün kısımlar:

TANRILAR OKULU

Yazar: Stefano D’Anna

Yayınevi: Sinedie Yayınları

Baskı: 18.03.2015

kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.

Comments


bottom of page